31 Mart 2013 Pazar

Google'nin 1 Nisan şakası

Allah ne diyeyim google..Hiç üşenmeden bu şakayı hazırlamışsın ya helal olsun.
Başka ''Olabilir mi lan !'' diye düşünmedim değil ama cidden iyi şaka tebrikler :)

http://bit.ly/GoogleBurun

İnternet

Şu internet iyi güzel de bazen cidden uyuz oluyorum. Gurbetteyiz ya ülkemizden haber almak için internetten haber sitelerine bakıyorum.Bunların en popüleri de milli gururumuz Mynet. Haberleri okumaya başlıyorum.on iki tane başlık varsa başlık sayısı altıyı geçince sapıtmaya başlıyor. Yıllardır bunu yapıyor. Son bir aydır neredeyse her gün haber okumak için giriyorum. Mynet sapıtınca küfrederek çıkıyorum. Neredeyse her gün haberini gördüğüm uyuz bir kadın var.Adı da ''Kim kardashian''mış. Bu kadında her gün haber yapılacak ne var cidden anlamıyorum.

Ya sosyal paylaşım adındaki sidik yarıştırma sitelerine ne demeli.Hayatımıza bir çok kolaylık getirdiği su götürmez bir gerçek ama zararları yararından çok oldu maalesef.Her şeyde olduğu gibi bunun da suyu çıktı.Ama yine de komik olaylara sebep olmuyor değil.Örneğin ekşi sözlükteki ''Facebook'' ile ilgili başlıklar çok iyi.Ekşi sözlük yazarları hepimizin maruz kaldığı durumları ustaca yazmış.Beğendiğim başlıklardan bir kaçı:
1-) http://eksisozluk.com/facebooktan-kisi-silme-nedenleri--2289871
2-)http://eksisozluk.com/facebook-zaman-tuneli--3103616
3-)http://eksisozluk.com/yaran-facebook-durum-guncellemeleri--1808524
4-)http://eksisozluk.com/yaran-facebook-durum-guncellemeleri--1808524
5-)http://eksisozluk.com/turk-erkeklerinin-facebook-kapak-fotograflari--3525527
6-)http://eksisozluk.com/turk-kizlarinin-facebook-kapak-fotograflari--3525240
7-)http://eksisozluk.com/facebookta-yasayan-acilarin-kadinlari--2743345
8-)http://eksisozluk.com/twitter-ve-facebook-kullanmayan-insan--2570960

Ekşi sözlüğü seviyorum.Bizim ne kadar zeki ve yaratıcı bir millet olduğumuzun göstergesi :)

Müşfik Kenter



Müşfik Kenter çok sevdiğim bir sanatçıdır.Allah rahmet eylesin yattığı yerler nur olsun inşallah.Örnek bir sanatçı ve insan sarrafıydı.Bazen öyle güzel sözlerini duyuyorum ki bu kadar derin kelimeler bu kadar güzel bir şekilde nasıl bir araya getirilmiş diye şaşırıyorum.En sevdiğim şiirini sizlerle paylaşmak istedim.Keyifli okumalar :)



Üzülüyorsun, takma diyorlar.
Kızıyorsun, değmez diyorlar.
Boş veriyorsun; gamsız diyorlar.
Susuyorsun, iki çift laf et diyorlar.
Konuşuyorsun, muhatap olma diyorlar.
Çekip gidiyorsun, mücadele et diyorlar.
Alttan alıyorsun, tepene çıkardın diyorlar.
Bağırıyorsun, sakin ol diyorlar.
Aklı başında davranıyorsun, bu kadar uslu olunmaz diyorlar.
Dikine gidiyorsun, yaşına başına yakışmaz diyorlar.
Ölünce ne diyecekler?
Muhtemelen; Ölüm sana yakışmadı.
Normal tabii, dirimizi beğenmediler ki ölümüzü beğensinler






Ustadan bir damla daha...

Hayat neden oluşur ?Nasıl şekillenir

Bugün çok sevdiğim bir hocamın çok iyi bir paylaşımını gördüm.Beni çok etkileyen bir yazı oldu.Bence okuyun :)

Hayatın %10'u , başınıza gelenlerden oluşur.

Hayatın diğer %90'ı ise sizin bu başınıza gelenlere nasıl davrandığınızla gelişir.

Ailenizle kahvaltı yapıyorsunuz. Kızınız, çay fincanına çarpıyor ve bir fincan çay gömleğinizin üzerine dökülüyor.

Biraz önce olan olay üzerinde hiç bir kontrolünüz yok. Sonradan olacaklar ise sizin davranışınıza göre belirlenecek:

Lanet ediyorsunuz. Çayı üzerinize döktüğü için kaba bir şekilde kızınızı azarlıyorsunuz.

Kızınız üzülüyor ve ağlamaya başlıyor.

Kızınızı azarladıktan sonra eşinize dönüyor ve çay fincanını masanın kenarına çok yakın koyduğu için eleştiriyorsunuz. Bunu kısa bir sözlü tartışma takip ediyor.

Öfkeyle odaya gidiyorsunuz ve gömleğinizi değiştiriyorsunuz.

Odadan çıktığınızda kızınızı, ağlamaktan dolayı kahvaltısını bitirememiş ve okul için hazırlanamamış bir halde buluyorsunuz.

Kızınız servisi kaçırıyor.

Eşinizin işe gitmek için hemen çıkması gerekiyor. Hemen aceleyle arabanıza koşuyorsunuz ve kızınızı okula bırakmak üzere hareket ediyorsunuz.

Geç kaldığınız için, saatte 40 km hız sınırlaması olmasına rağmen saatte 80 km hızla gidiyorsunuz.

15 dakikalık gecikmeden ve hız limitini aştığınız için ödediğiniz 83 milyon trafik cezasından sonra okula ulaşıyorsunuz.

Kızınız size "Hoşça kal" demeden binaya koşuyor.

İşyerinize 20 dakika gecikmeyle geliyorsunuz ve evrak çantasını evde unuttuğunuzu anlıyorsunuz.

Gününüz korkunç bir şekilde başladı!

Devam ettikçe, kötüleşiyor, daha da kötüleşiyor sanıyorsunuz. Eve gitmeyi dört gözle bekliyorsunuz.

Eve ulaştığınızda eşiniz ve kızınızla olan ilişkilerinizde araya sıkıştığınızı sanıyorsunuz.

Neden? Sabahleyin nasıl tepki verdiğinize bağlı olarak!

Neden kötü bir gün geçirdiniz?

A) Çay sebep oldu
B) Kızınız sebep oldu
C) Polis sebep oldu
D) Siz sebep oldunuz

Cevap "D" şıkkı.

Çayın dökülmesinde sizin bir kontrolünüz yoktu.

Sizin gününüzün kötü geçmesine o 5 saniye içindeki davranışlarınız sebep oldu.

90/10 Sırrını keşfedin

Olabilecek ve olması gereken ise şöyleydi.

Üzerinize çay döküldü.

Kızınız ağlamak üzere.

Siz nazikçe

"Tamam tatlım, bir dahaki sefere biraz daha dikkatli olman gerek" diyorsunuz.

Havluyu kaptığınız gibi odaya gidiyorsunuz.

Gömleğinizi değiştirip, evrak çantasını aldıktan sonra odadan çıkıyorsunuz ve ayni anda pencereden kızınızın otobüse bindiğini görüyorsunuz.

Kızınız geri dönüp el sallıyor. Siz ve eşiniz işe gitmek için birlikte çıkıyorsunuz.

5 dakika önce işe geliyorsunuz ve çalışma arkadaşlarınıza neşeli bir şekilde selam veriyorsunuz. Patronunuz ne kadar güzel bir günde olduğunuz hakkında konuşuyor.

Farka bakın!

İki farklı senaryo.

İkisi de ayni başladı.

İkisi de farklı bitti.

Neden?

90/10 sırrı inanılmazdır!

Çok azımız bunun farkındadır.

Sonuç?

Pek çok insan gereksiz yere stresten, dertlerden, problemlerden ve başarısından acı çekmektedir.

Bu sır nedir?

Hayatın %10'u, sizin başınıza gelenlerden oluşur.

Hayatin diğer %90'na ise sizin bu başınıza gelenlere nasıl davrandığınızla karar verilir.

İnsanlar anlamsız şeyler söyler ve yaparlar.

İnsanlar hasta olurlar.

Arabalar bozulurlar, uçaklar geç kalır ve bütün planlarımızı alt üst ederler.

Trafikte bir sürücü canımızı sıkabilir v.s.

Bu %10'luk kısım tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşir.

Diğer %90'lık kısım farklıdır.

Bunu siz belirlersiniz.

Nasıl?

Olaylara yaklaşımınızla!

Nasıl tepki verdiğinize bağlı olarak.

Kahve kokusu..

Merhaba
Bugün pazar..Sabahın erken saatlerinde çan seslerini duymaya başladık.İki haftadır kiliseye gitmiyoruz.Bizi yok yazıyorlar.Devamsızlık kaç hafta rahip ? :D Havaların bozması ile birlikte birkaç günüdür sürekli evdeydik.Eskiden yaptığımız uzuunnnnnnn yürüyüşler son bulmuştu.Öyle ki geçen akşam Zeynep ve Cihat'a dönüp ''Çok sıkıldım beeeeeeeeeennnnn !!'' dedim.Dışarı çıkalım biraz hava alalım dedim.Yagmur yağıyordu ama kırmadılar beni sağolsunlar:D Dışarıda iyice bir yürüdük epey bir ıslandık ama çok iyi geldi.Erasmus iyi hoşta bazen cidden çok sıkılıyorum.Ki ben yaz tatillerinden bile sıkılırım kendime yapacak bir sürü iş bulurdum.Şimdi öyle bir şeyde bulamıyorum.Neyse yapacak bir şey yok :D Allah'tan laptop ve internet var.Bunları kim bulduysa Allah razı olsun ama bir yönden de Allah belanızı versin ! :D Sağolun dedik diye hemen şımarmayın.!!! İyi yönünüz çok ama kötü yönünüz iyi yönünümü geçtiği için bir halta yaramıyor.Erasmusla yurt dışına giden arkadaşlarımı sürekli face-book'ta görünce şaşırıyordum.Meğerse şaşırmamak gerekiyormuş.Bu durum gayet normalmiş :D İnsan memleketinden ayrı olunca memleketi ile tek bağlantısı kendiyle aynı durumda olan arkadaşları ve facebook oluyor.Ulan Mark sende şımarma geberesice.Tamam çok iyi bir site yarattın ama insanlar hakkında hazmedemeyeceğimiz şeyleri öğrenmemize sebep oldun.Şimdi herkes herkesle ilgili bir sürü bilgiye ulaşabiliyor.Biz insanoğlu bu kadar doğruyu kaldıramayız-hazmedemeyiz.Zaten berbat olan insan ilişkileri sayende kopma noktasına geldi..Çok sağol it !
Yok artık bundan daha berbatı olmaz dediğim her şeyin daha ilerisini görüyorum.Bu bir çelişki midir yoksa gerçeğin ta kendisi mi ? Cidden önemli olan nedir hayatta ? Düşünmek insanı çıldırtabilir en iyisi sus ve sürünün bir parçası ol !


29 Mart 2013 Cuma

Erasmus ile ilgili bir film buldum :)

Merhaba.
Uzun süredir yapmak istediğim bir şey vardı şu an onu gerçekleştiriyorum.Blogumla daha çok ilginlenmem lazım.Aklımda bir sürü düşünce var ama bakalım hepsini uygulamaya geçirebilecek miyim.

Bu arada Erasmus ile ilgili bir film varmış.İzlemek isteyenler için Tık

28 Mart 2013 Perşembe

@Yaban ellerde staj keyfi :)

Merhaba.
Bugün stajımız vardı.Babaannemin yıllardır bahsettiği ''gavurun sıpaları'' neymiş görmüş olduk :) Sabahın köründe uyandık(06.45 :)) Acele bir şekilde kahvaltı yaptık ve otobüs istasyonuna doğru yola çıktık.Bu hafta bize Madalina(Mandalina değil :)) eşlik edecekti.Madalina ile buluştuk ama ufak bir sorun vardı.Buradakiler gittikleri yere illa çiçek götürüyorlar.Sabahın köründe yana yakıla açık bir çiçekçi aradık.Bir ara Madalina umudunu kaybetti ve tramvaya bindik.Aaa o da ne ! Yolda açık bir çiçekçi gördü ve tramvaydan indik !! Neyse Allah'tan dükkan açıkmış iki tane pembe gül aldık doğru okula gittik.Okul iki katlıydı. Madalina,ben ve Zeynep aynı sınıftaydık.Çocuklar bildiğimiz çocuk gibiydiler :D Dil bilmediğimiz için vücut ve daha çok da oyun diliyle anlaştık:) Kenarda oturmuş çocukları izliyorduk.Sınıf sıcak,biz uykusuzuz:) hafiften mayışmaya başladık.Uyumayayım diye kalktım ve sınıfı dolaşmaya başladım.Sınıfın fotograflarını çektim.Çok farklı şeyler yoktu.Tek fark benim bayıldığım dolaplar oldu.Bugün o dolapların yeni bir özelliğini öğrendik.Dolapların içinde yatak varmış.Çocukların hepsinin birer yatağı var.Katlanabilir olduğu için çok yer kaplamıyor.Ayrıca çocuklar dolapların üstündeki rafa rahatlıkla ulaşabiliyor.Cidden iyiydi. Sınıfta çocuklar için bilgisayar vardı.Etkinlikler bitince çocuklar bir ara bilgisayar oyunu oynadılar.Açıkçası sınıfta bilgisayar olması hoşuma gitmedi.Özellikle çocukların oyun açıp oynaması hiç hoşuma gitmedi.Çocuklar hipnotize olmuş gibi bilgisayara  
odaklandılar.Çocuklara yönelip bir bilgisayarın elbette yararları var ama zararı yararından daha fazla.

Neyse bir ara yine sıkıldım çocukların oynununa katıldım.Kovalamaca oynadık.Çocukları gıdıklamaya başladım.Çocuklar ilk başta ne yapmaya çalıştığımı anlamadılar ama işin içinde kovalamaca olunca hemen uyum sağladılar.Bu gavurun sıpaları bugün epey yordu beni.Bazı çocuklar oyun bitmesin diye debelendi durdu.Bacaklarıma sarıldılar sakız gibi yapıştılar resmen :D (Yazınca çok sinir olmuşum gibi duruyor ama değil.Boş boş oturup sıkılmaktan iyidir :P) Sonra Zeynep de uyandı ve hain emellerini gerçekleştirmek için yola çıktı.Bir kaç tane fırlama gavur sıpası ile iş birliği yaptı ve savaş başladı:D Çocuğun biri elinde plastik makasla saçımı tutmuş kesmeye çalışıyor.Ben çocuğa yapmaması gerektiğini anlatıyorum.Meğer hain kıvırcık çocuğa öğretmiş.Çocuk saçımı kesmek için elinden geleni yaptı.Sonra eline bir tarak aldı ve saçımı yolmaya(Taramaya değil !!!) başladı. Bu çocuk sınıfın fırlamasıydı galiba.Etkinlik yaptılar sonra serbest zamana geçtiler çocuk ısrarla benimle uğraştı. Zaten ne diyor anlamıyorum o da beni anlamıyor.Ben de dünyanın en çok kullanılan dili olan ''Vücut dilini'' kullandım.Bu sıpayı yatırdım kucağıma başladım poposunu şaklaklamaya :D:D Geleneksel usüller her zaman işe yarar :D Çok sert vuramadım malum :D:D:D:D Zeynep çocuklarla çok şımardı eğer biraz daha şımarırsa bir dahaki stajda çocuklarla iş birliği yapıp bana saldırırsa onu da dizime yatırıp dövmeyi düşünüyorum :D:D

Porfolyolara baktım ama pek iç açıcı şeyler yoktu.Öğretmen direkt fotokopi çektirip çocuklara vermiş onlar da yarım yamalak boyamışlar.Sınıf büyüktü ve oyun alanları verimliydi.Çocuklar kahvaltıda mısır gevreği yemişler yazık yaa.Bunlar mısır gevreği,covrig,krauvasan,zehir gibi bir kahve ile yaşıyorlar.Bizim yediklerimizi görseler herhalde kafayı yerler :D

Stajdan gelince yemek yiyip uyudum.Un copiller epey yormuş beni.Sınıfta ara sıra fotograf çektim.Gavurun sıpaları alışmışlar fotograf çekilmeye.Hemen poz veriyorlar.Çektikten sonra da bakana kadar bağırıp zıplıyorlar.Çocuklar hele hele aynı yaştan +10 çocuk bir araya gelince dünyayı bile fethedebilirler.O derece tehlikeliler.Ama henüz çok masun oldukları için yaptıkları hiç bir şey batmıyor.Büyüyüp yetişkin olana kadar :)

Günün geri kalanında yemek yaptık-yemek yedik-Walking Dead'i izledik-Ki hala izliyoruz.Öyle işte
bugünde ölmedik :D:D:D


27 Mart 2013 Çarşamba

İnsanlar üzerine çok haklı bir yazı :)

Hindistan da çok ünlü bir ressam varmış.
Herkes bu ressamın yaptıklarını kusursuz kabul edecek kadar beğenirmiş ve onu 'Renklerin Ustası' anlamına gelen Ranga Çeleri olarak tanısa da; kısaca Ranga Guru derlermiş.
Onun yetiştirdiği bir ressam olan Raciçi ise artık eğitimini tamamlamış ve son resmini yaparak Ranga Guru'ya götürmüş ve ondan resmini değerlendirmesini istemiş.
Ranga Guru ise;
- Sen artık ressam sayılırsın Raciçi. Artık senin resmini halk değerlendirecek, diyerek resmi şehrin en kalabalık meydanına götürmesini ve en görünen yerine koymasını istemiş.
Yanına da kırmızı bir kalem koyarak halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı bırakmasını istemiş. Raciçi denileni yapmış ve birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde görmüş ki, tüm resim çarpılar içinde ve neredeyse görünmüyor.
Çok üzülmüş tabi. Emeğini ve yüreğini koyarak yaptığı tablo kırmızıdan bir duvar sanki. Alıp resmi götürmüş Ranga Guru'ya ve ne kadar üzgün olduğunu belirtmiş.
Ranga Guru üzülmemesini ve yeniden resme devam etmesini önermiş. Raciçi yeniden yapmış resmi ve gene Ranga Guru'ya götürmüş. Tekrar şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş Ranga Guru. Ama bu defa yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde yağlı boya, birkaç fırça ile birlikte... Ve yanına insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı ile birlikte bırakmasını istemiş.
Raciçi denileni yapmış.
Birkaç gün sonra gittiği meydanda görmüş ki resmine hiç dokunulmamış, fırçalar da, boyalar da kullanılmamış. Çok sevinmiş ve koşarak Ranga Guru'ya gitmiş ve resme dokunulmadığını anlatmış.
Ranga Guru ise;
Sevgili Raciçi, sen birinci konumda insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşabileceğini gördün.
Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı.
Oysa ikinci konumda onlardan hatalarını düzeltmelerini istedin, yapıcı olmalarını istedin. Yapıcı olmak EĞİTİM gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye kalkmadı, cesaret edemedi.
Sevgili Raciçi, mesleğinde usta olman yetmez, bilge de olmalısın. Emeğinin karşılığını ne yaptığından haberi olmayan insanlardan alamazsın. Onlara göre senin emeğinin hiç bir değeri yoktur.
Sakın emeğini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenle tartışma.

26 Mart 2013 Salı

Öyle bir geçer zaman ki

http://www.youtube.com/watch?v=dmPUDaifH1A






Öyle bir geçer zamanki dediğim aynıyla vaki
Öyle bir geçer zamanki dediğim aynıyla vaki
Birden dursun istersin seneler olunca mazi
Öyle bir geçer zamanki dediğim aynıyla vaki
Öyle bir geçer zamanki

Günlere bakarsın katı katı üzerine çekersin perde
Yoldan geçenler varda her akşam gelenler nerde
Kara yazı yazıldı sanma insanın da kaderi böyle
Öyle bir geçer zamnki dediğim aynıyla vaki
Öyle bir geçer zamanki

Bir cevap buldun mu sorulara yiğitlik de var yine serde
Nasıl gaddar seneler geçiyor durduğu yerde
Sana kara yazıldı insanın da kaderi böyle
Öyle bir geçer zamnki dediğim aynıyla vaki
Öyle bir geçer zaman ki

O nedir seni kızdıran memnun edeceği yerde
Bak bir garip diyorki nerde o yarim nerde
Anılara kapılıp kanma dünyanında düzeni böyle
Öyle bir geçer zamanki dediğim aynıyla vaki
Öyle bir geçer zamanki dediğim aynıyla vaki
Birden dursun istersin seneler olunca mazi
Öyle bir geçer zamanki dediğim aynıyla vaki
Öyle bir geçer zamanki


Şu sözlerin derinliğine bak ! Filozofum diye geçinenler bile böyle derin anlatamamıştı zaman kavramını.Zaman cidden bizi acayip şaşırtan bir şey.Bizi öyle bir kandırıyor ki...Biz ona dikkat ettiğimizde usul usul adım atıyor.Arkamızı döndüğümüzde su gibi akıyor.Bize çaktırmadan böyle hızlı ilerlemesi tek kelime ile korkunç !

Geçen gün sandalyede otururken karşımdaki aynadan yansımamla göz göze geldik.Şöyle bir baktım kendime.Ciddi farklılıklar gördüm kendimde..(Heyyy gülmeyin gayet ciddiyim) Her gün saçımı toplamak vs için aynaya baktığım halde bu CİDDİ değişimi fark etmemişim.

25 Mart 2013 Pazartesi

Budapeşte maceramız 2 :)



Bir adam tek başına dolaşıyordu.Sanırım tek başına yolculuğa çıkmış.Fotoğrafını çekmemizi istedi.Böyle tatlı tatlı güldü :D Laf aramızda hoş çocuktu :P :D Kaleyi dolaşırken bir kaç kez daha karşılaştık.Biz onun fotoğrafını çektik o da bizim fotoğrafımızı çekti.O kadar çok kez karşılaştık ve o kadar çok kez tatlı tatlı güldü ki bir daha karşılaşırsak tanışmak isteyecektim :D Ama kısmet olmadı :(:(:( :D


Hostele gittik ve yemek yedik.O kadar yorulmuşuz ki o gece deliksiz uyuduk.Biraz olsun vize işini unutabilmiştik. Ertesi sabah erkenden kalktık ve Türk konsolosluğa gittik.O gün çok yağmurluydu.Konsolosluk 09.30'da açılıyordu ve biz erken çıkmıştık.Biraz yagmurda dolaşıp tam 09.30'da konsolosluğa gittik.Araba ile biri giriş yaptı.Kapı açılınca bizde içeri daldık.Adamın biri içeriden çıkıp ''Hoşgeldiniz arkadaşlar.Neden içeri kaçak girdiniz?''dedi.Bizde erken geldiğimizi ve yagmurda çok ıslandığımızı söyledik.Durumumuzu anlattık.Bizi Yaşar bey'e yönlendirdi.Yaşar bey'e durumumuzu anlattık.Yeşil pasaport işini araştırmadığımız için bize birazcık kızdı ama sağolsun bize çok büyük iyilik yaptı.Sabıka kaydını hemen hazırlayıp verdi.Bize numarasını verdi.Bir sıkıntımız olursa arayabileceğimizi söyledi.Belgeyi aldık koşa koşa Romanya konsolosluğuna gittik.Adama durumu izah ettik.Milli eğitim bakanlığından onaylı bir belge istedi.Ama Gale öyle bir belgenin olmadığını vize için kabul mektubunun yeterli olacağını söylemişti.Adama anlatıyoruz anlamıyor ya sinir etti bizi.Tutturdu belge diye.Bizde baktık işin işinden çıkamıyoruz.Yaşar abiyi arattık.Yaşar abi o adamla konuştu.İyi bir ayar vermiş sağolsun:D Adam iki belgeden vazgeçti.Geriye bir tek milli eğitim bakanlığından bir belge olmadığını anlatmak kaldı.Baktık yine işin içinden çıkamıyoruz Erasmus hocamızı aradık ve adamla konuşturduk.Çok şükür adam ikna oldu.Önceki gün uzun süreli vize almamız gerektiğini ve 120 euro ödememiz gerektiğini söylemişti.Sonra ne olduysa kıvırıverdi ve para ödememize gerek kalmadığını söyledi.Açıkçası çok rahatladık.Zaten azıcık bir hibe almıştık onun büyük bir miktarını vize için ödemememiz çok iyi oldu.Hem Erasmus öğrencileri muaf tutuluyordu.Adama anlattık ama anlamamıştı.Neyse Allah razı olsun Yaşar abi sağolsun çok yardımcı oldu.Romanya konsolosluğundan çıkınca Türk konsolosluğuna gittik.Yaşar abiye teşekkür ettik.Yaşar abi adamla konuşmasını anlattı.Meğer adam vize vermemek için bizi oyalıyormuş.Vay pislik vay dedik.Yaşar abi sağolsun adam onunla konuştuktan sonra işimizi kolaylaştırdı.Konsolosluktan çıktıktan sonra gezmeye başladık.Budapeşte'de bir sürü Türk Lokantası olduğunu öğrendik.Cihat bize oradaki bir Türk lokantasının adresini bulmuştu sağolsun. Oraya gittik ve bir güzel yemek yedik.Açıkçası Mc Donalds gibisi yoooook'tan sonra çok iyi geldi.Zaten ne varsa yurdumun insanında var.İkinci günde epey gezdik ama harbiden soğuk ve yağmurluydu.Üçüncü gün eşyalarımızı topladık ve  hostelden ayrıldık.Elimizde valizle önce konsolosluğa gittik.Romanya konsolosluğundaki adam vizenin iki hafta içinde çıkacağını söyledi.Oradan çıkınca Türk Konsolosluğuna gittik.Ben milka çikolata almıştım.Onu Yaşar abiye hediye etmek istedik.Teşekkür ettik ve hediyemizi sunduk.Yaşar abi hediyemizi kabul etti ve bize hediye etti:D Bir kalem bile kabul edemeyeceğii söyledi.Peki dedik. Sağolsun harbiden çok iyi bir adamdı bize çok yardımcı olsun Allah razı olsun.Sonra hediyelik eşya baktık.Türk lokantasında yemek yedik.
Bu arada yazmayı unutmuşum:)Türk lokantasına girdik biz alışmışız rahat rahat konuşmaya.Kırk yıllık pidenin adını ''Turkish Pizza'' koymuşlar.Bende Zeynep'e dönüp ''Yuh yaa pideye Türk pizzası yazmışlar.''dedim.Sonra çalışanlardan biri bize dönüp ''Pardon ne yazacaktık ?''dedi.Ben şok oldum.Allah'tan çevirdim kazı yanmadı :D Güzel bir yemek yedik.Sağolsunlar yemekten sonra da ince belli çay bardağında -sanırsın 90 60 90- çay geldi:)Budapeşte'de çekik gözlüler çoktu.Zeynep de ''Çekikler ne kadar tatlı oluyor.''dedi (Hayır onu düzeltecekmişim sevimli oluyorlar demiş :D ---BASINA SANSÜR :D Kameramızı kırdılar :D- ) Evren Zeynep'in mesajını aldı ve isteğini yerine getirdi.Çayı getiren çocuk çekikti ve çay bahanesiyle başka emeller için gelmiş pislik yılan :D Çayları ikram ettikten sonra biraz soru sordu(İşte klasik nerelisiniz falan.Çocuk özbek Türküymüş.)Sonra da Zeynep'e dönüp ''You are very nice.'' dedi.Zeynep de ''Hıım :D''dedi.Sonra çocuğa dönüp ''Thank you''dedi.Sonra da Özbek Türkü kardeş falan dedi:D Çocuk bir bozuldu :D Ressmen sevdiği kız ona abi demiş kadar oldu:D Tırıs tırıs gitti garibim :D Dükkandan çıktık ben gün boyu Zeynep'e takılıp durdum :D Tren garını aradık ve sora sora bulduk :)


 Keleti'den epey bir yere sefer varmış.Bu yüzden gar çok kalabalıktı.Tren saatini beklerken garın içini ve etrafını dolaştık.Garın içindeki kuşları besledik.Onlara çubuk kraker attık.Yine bir sürü kuşumuz olmuştu :D Vakit geldi ve koltuklarımıza kurulduk. Budapeşte maceramız böylece son buldu.Tren yolculuğu çok rahattı.Biraz sıkıldık ve artık yorulduğumuz için bir an önce evimize kavuşmak istedik.Yakınımızdaki bir koltukta kadının biri tek başına yolculuk yapıyordu.Kadın ingilizce bilmiyordu.Almandı. Ama belli ki uzun süredir yolculuk yapıyordu ve birileri ile konuşmak istiyordu.Kadın bir ara o kadar çok sıkıldı ki sıkıntıdan ''Türkçe'' öğrenecekti valla :D Biletlerimizi ve pasaportumuzu kontrol ettiler.Yolculuk bitince koşa koşa evimize gittik.Yıkandık paklandık. Şükür kavuşturana :D












24 Mart 2013 Pazar

Budapeşte maceramız 1 :)

Merhaba

Uzun süredir yazamadım ama cidden çok işim vardı:) Yeşil pasaportumuz olduğu için vize almamıştık ve kocaman bir problemimiz olmuştu.Hayatımızdan problemleri çıkarmaya başladığımıza göre sıra vize problemiydi.Vize almak için Budapeşte'ye gitmemiz gerekiyordu.Yolcuğumuzun ikinci durağı belli oldu. İnternetten hostel ayarladım.Tren bileti aldık ve yola çıktık.Gitmeden önce küçük bir valiz hazırladık.İçi giyecekten çok yiyecek doluydu:) Biraz abur cubur aldık.Zeynep nefis poğaçalarından yaptı.Tası tarağı toplayıp sabah 04.00'da tren garında olduk.Sabah evin önüne gelen taksici nereye gitmek istediğimizi sordu.Bende ''Gara de Nord'' dedim.Adam biraz durduktan sonra bastı kahkahayı:) ''Orası Bükteş'te ama isterseniz gideriz.''dedi :D Üfff amca yaa gece gece daha uyanmamışım bile dalgınlık işte anladın sen:D Tren garına gidene kadar dikiz aynasından bakıp pis pis güldü.Allah'tan yol kısaydı :D


Neyse gittik tren garına anamm in cin top oynuyor.Ortalıkta ''Tekin'' kimseler yok.Ama evsizlerin hepsi orada:) Biz biraz tırsttık ama Allah'tan bir şey olmadı. Eee bir sürü dualarla çıktık yola.İçeride kuş varmış.Zeynep evden çıkmadan önce yarım bıraktığımız ekmek parçasını çantasına atmıştı.Meğerse o kuşun nasibiymiş :)Kuş nasibini almaya yanımıza geldi:) Sonra kuşlar birken iki,ikiyken üç oldu :D Ben onların resmini(Fotograf değil ukalalar resim :P ) çektim.Zeynep'ten müthiş bir cümle geldi.''Adları belli işte yaa Zeynep,Cihat,Ceyda :)'' Tren saatinin gelmesiyle kuşlarımızla vedalaşıp o kadar ''tekin'' olmayan adamın yanından kazasız belasız kurtulmanın sevinciyle trene bindik.Kompartımanda üç kişiydik.Bir erkek yolcu vardı o da garibim uyuyormuş biz gelince kapı kitli olduğu için uyandırmak zorunda kaldık.Biraz ingilizce biliyormuş görevliler gelince bize yardımcı oldu.Yaklaşık yirmi dakika sonra görevli geldi.Biletleri kontrol etti ve pasaportlarımızı istedi. Pasaportlarımıza Romanya'dan çıktığımıza dair bir damga vurdu ve gitti. Macaristan'ın saati bizden bir saat geriymiş. Sınırı geçince saatlerimiz bir saat geri gitti. Resssmen zamanda yolculuk yaptık :D Şahitlerimiz var :D.Sonra boş bir kompartıman bulduk ve Zeynep ile oraya geçtik.Biraz uyuduk biraz etrafı izledik. Macaristan'a girişte tekrar bilet ve pasaport kontrolü oldu.Bu kontrollerden o kadar çok sıkıldım ki bir ara biletlerimi ve pasaportumu iple boynuma asacaktım.Gelen geçen baksın kardeş :)

Budapeşti  Keleti'de indik.Anam o ne öyle.Adamların mimarisi zaten mükemmel. Oradea'da bunun sinyallerini almıştık ama yok böyle bir şey ya.Bir tren garı yapmışlar otur gün boyu incele:)Daha önceden internetten bir sürü şey araştırmıştım.Google map sağolsun epey yardımcı oldu.Hostelle iletişimi de kuvvetlendirince yolumuzu kolayca bulduk.Metro ile hostele vardık.Metrodan inince kadının biri yanımıza yaklaşıp ''Siz Türk müsünüz?''dedi.Biz metroda konuşurken bizi duymuş.O da Türkmüş ve yüksek lisans araştırması için Macaristan'daymış.Bölümü mimarlıkmış ve bence araştırma için mükemmel bir ülke seçmiş. Biza yardımcı oldu sağolsun. Kaldığımız hostel Andrassy Caddesindeydi.Bu cadde Budapeşte'nin En gözde caddesiymiş. Bir nevi ''İstiklal Caddesi'' yani. Hostele gittik ve çantamızı odaya bıraktık. Hostelin olduğu apartman çok güzeldi.Yani bir görseniz hiç apartman gibi değildi.Filmlerde gördüğümüz klasik asansörlerden vardı. Hostel güzeldi. Kaldığımız oda da iki kişilikti.Çok şükür rahat ettik.Çantamızı odaya bıraktıktan sonra bir şeyler atıştırıp konsolosluğa doğru yola çıktık.Bir elimizde harita diğer elimizde adres nasıl gideceğimizi bulmaya çalışıyoruz apartmanların birince Yunus Emre Enstitüsü yazısını gördüm.''Aa bak Zeynep burada ne var.''dedim ve yandan bir ses geldi.''Hoş geldiniz arkadaşlar''İki adam arabadan iniyordu daha genç olandan bu cümleyi duyduk.Hakkı bey enstitüde görevliymiş.Ayak üstü biraz muhabbet ettik.Bize gideceğimiz adresi tarif etti.Metro ile gidebileceğimizi söyledi.Hatta abartıp metro bileti verdi sağolsun. Ne olur ne olmaz diye kartını istedim sağolsun hemen verdi.Bir sıkıntımız olursa yardımcı olabileceğini söyledi.



Önce metro ile sonra da troleybüs ile yolumuza devam ettik.Romanya konsolosluğunu kısa sürede bulduk.Kapıdaki görevli pasaportlarımızı istedi ve kontrol etmek için içeri gitti.Bende yandaki haritalara bakmaya başladım.Arad,Broşov gibi yerlerin turistik haritası vardı.Adam pasaportlarımızı geri verdi ve ingilizce bir şeyler söyledi.O kadar aksanlı konuştu ki hiç bir şey anlamadık :) Anlamadık dedik adam tekrar tekrar ve tekrar söyledi.Yani ben olsam yok bir şey diye sallardım ama adamda peygamber sabrı varmış.İnatla anlatmaya çalıştı :D:D:D En sonunda sinirlendi ve haritaları alıp elime tutuşturdu.Meğerse ''İsterseniz haritaları alabilirsiniz.'' diyormuş.Neyse bir avuç haritamız oldu :D


 Konsolosluktan içeri girdik.İçeride bir kaç kişi vardı.Biraz bekledikten sonra görevli ile görüştük.Vize almak istediğimizi söyledik.Belgelerimizi gösterdik.Görevli belgelerimizi kontrol etti ve vize almak için Türkiye'ye gidin dedi.Biz şok olduk tabi.Kendimizi ifade etmeye çalıştık.Adam tamam dedi ama evraklarda eksikler olduğunu söyledi.Saçma sapan iki tane belge istedi.Bir tane de sabıka kaydı.Bunları alıp gelin dedi.Bir belgeyi Türkiye'den alabilirsiniz dedi.Ayrıca uzun süreli vize almamız gerektiğini kişi başı 120 euro ödememiz gerektiğini söyledi.Biz Erasmus öğrencisiyiz diyoruz adam daha hala yok olmaz diyor.İyice bir canımızı sıktı.Sonra da ''Sorry'' deyip durdu.Hay ben senin sorry ne !

Biz konsolosluktan çıktı ama bizim moral sıfır.Benim zaten moral sıfırlığına müsait bir yapım var hadi neyse de baktım Zeynep de dağılmış.Hayır birinin canı sıkkınsa o kişi genelde ben olurum Zeynep de beni toparlar.Ama baktım bizim kızın durumu bizden kötü.Yok böyle olmayacak ''Dağıl,yamul ama tekrar ayağa kalkmasını bil !''dedim kendime.Zeynep'in moralini düzeltmeye çalıştım.Yol boyu yürüdük...Çoğunlukla düşündük.Cidden artık çok yorulmuştuk.Önümüze yeniden büyük bir problem çıkmıştı ama neden,niye ile uğraşacak vaktimiz yoktu.Zamanımız kısıtlıydı bu yüzden bir an önce toparlanmalıydık. Yolda ilgimizi çeken yerleri gezmeye başladık.Biraz gezmek kafamızı dağıtmak için gerekliydi.Sonra yemek yedik.Mc Donalds'da
chiken menü aldık ama sırf aç olduğumuz için yiyoruz.Harbiden reklamdaki gibi ''Mc Donalds gibisi yoook :P'' Sonra hostele gittik ve internetten araştırmaya başladık.Ailemize ve Cihat'a söyledik.Hep beraber el birliği ile araştırmalara başladık. Erasmus hocalarını bilgilendirdik.Cihat sağolsun bizim durumu anlatan yazımı ingilizceye çevirdi. Sabıka kaydını Türk konsolosluğundan alabileceğimizi öğrendik.Diğer iki belgeye ise gerek olmadığını...Canımızın sıkıntısı biraz da olsa geçti. Bizde moralimizi daha da yükseltmek için dışarı çıkıp gezmeye başladık.Bol bol yürüdük.Biraz kaybolduk biraz da japon turistlerin peşine takıldık.Budapeşte yolcuğumuzun ilk günü en çok gezdiğimiz gün oldu.267 tane fotoğraf çektik.Köprüden geçtik kaleye çıktık.Kalenin önünde gençler dans edip eğleniyordu.Ne olduğunu sorduk.Meğer baharın gelişini kutluyorlarmış. Aynı grubu gün içerisinde şehrin çeşitli yerlerinde gördük.Asansörle kaleye çıktık ve kaleyi gezmeye başladık.Orada çok fazla turist vardı. Budapeşte'yi yukarıdan izledik.Bol bol fotoğraf çektik.Kapının önünde keman çalan bir adam vardı.Adam Zeynep'i görünce elindeki kemanı Zeynep'in eline tutuşturdu.Bizim küçük kemancı başladı çalmaya:D Adam bizim fotoğrafımızı falan çekti.Meğer derdi başkaymış.Forint de forint diye tutturdu :D (Forint(Huf) Macar parası) forint yok dedik.''Nerelisiniz?'' dedi.Biz Türkiye deyince Türk parası istedi:D Neyse biz öğrenciyiz diyerek yırttık Allah'tan :D


15 Mart 2013 Cuma

İlk kar :D

Merhaba
Bu sabah uyanınca camdan bir baktım.Kar yağmış :)Bizde bir bayram havası :D:D
Türkiye'deyken gazetelerde ve haberlerde sıkça rastladığımız o meşhur ''Balkanlardan gelen soğuklar''ı bugün görmüş olduk :) Çok merak ediyorduk kendilerini.Hatta aramızda esprisi bile vardı.Merakımızı giderdiği için çok teşekkür ederiz:)

Bu hafta derslere girdik.Hocalarımızda tanıştık. Buradakilerin ders programları biraz karışık.Çoğu ders dönüşümlü yani bir hafta var diğer hafta yok.Çoğu dersten proje ödevi aldık.Çoğu ders romance olduğu için derse katılmak zorunda değiliz.Katılmamız gereken sadece bir kaç ders var.Ve bu çok güzel. Erasmusta zor olan düzen kurmak sanırım.Düzenini kurunca her şey yolunda gidecek diye umuyorum.Yani inşallah öyledir:) Yaşayıp görelim :D

14 Mart 2013 Perşembe


Gerçekten zormuş

Erasmus programı hep hayalimde olan bir programdı.Şimdi ise tam ''Hayaldi gerçek oldu !'' buraya kadar iyi hoş ama cidden zormuş.Daha önce erasmus yapan bir çok kişi ile konuşmuştum.Hepsi başlarda zorlanacağımı ama yine de çok güzel bir program olduğunu söylemişti.Yaşadıkça görüyorum ki cidden haklılarmış.Dilini bilmediğin insanlarla bir arada yaşamak cidden zor.Resmen ''Alamancı'' olduk.Ve alamancılara cidden çok büyük saygı duydum.Adamlar her şeyini bırakıp hiç bilmediği bir yere yerleşiyor.Senelerce orada yaşıyor,çalışıyor.Sadece iki haftadır buradayım belki milyon tane sorunla uğraştım.Belki daha trilyonlar var..Ama çok şükür Allah yar ve yardımcımız oluyor.

Çok yürüyüp kaybolduğumuz için burayı artık epey bir tanıyoruz.Öyle ki geçen gün Zeynep adamın birine yol tarifi yaptı.Adam ingilizce konuşarak bir yer sordu.Zeynep de tarif etti.Birbirlerine teşekkür ettiler falan buraya kadar tamam.Sonra adam bize arkasını döndü bir iki adım ötemizde dikilmeye başladı(Tramvay bekliyoruz :D) Zeynep başladı bak görüyor musun artık yol tarifi edebiliyorum hıh :) diye bir aramızda muhabbete başladık.Adamda yanda bizi dinliyormuş.Bir kaç saniye sonra bize döndü ve ''Siz Türk müsünüz?''dedi.Hemde bilin bakalım hangi dilde ? :D Biz ikimizde şok olduk öyle ki ben dayanamayıp ''Yok artık !''dedim.Meğer adam Türkmüş. O da erasmus ile Romanya'ya gelmiş.Acayip güldük ama ya :D:D

Çevremdeki insanların anlamadığım bir dilde konuşmalarına alıştım artık.Bu bir yönden iyi-Kafanız gereksiz şeylerle dolmuyor- bir yönden kötü-Hiç bir bok anlamıyorsunuz ve bu yüzden salak salak sırıtmak zorunda kalıyorsunuz:)-Çoğu zaman kendimi Rus kanallarında gibi hissediyorum.Etrafımdaki herkes birilerine hızlı hızlı bir şey anlatmaya çalışıyor. Daa,Nuu ve Bine en çok duyduğum kelimeler.Romenler bu üç kelimeyi bol bol kullanıyor.
Da=Evet
Nu=Hayır
Bine=İyi(Sanırım tamam anlamı da var.)

Bazen cidden çok bunalıyorum. Yurt dışında yaşamak cidden zormuş.Çoğu zaman hayatlarına özendiğimiz ''Gurbetçiler'' meğer ne zorluklar yaşamışlar.Evet benim de aklıma şu an düşündüğünüz o atasözü geldi.''Bülbülü altın kafese koymuşlar ille de vatanım!'' demiş.Romanya nereden bakarsan bak bir altın kafes olamaz ama altın suyuna batırılmış olduğu için dıştan bakan kişi durumu anlamıyor.Bence her insan kendi vatanında yaşamalı.Her insanın en çok mutlu olacağı yer şüphesiz ki kendi vatanıdır.Bu yüzden bazen artık vatanımda olmadığım için üzülüyorum( Kendim kaşındım biliyorum tamam :) ) Ama sonra bazı insanların vatanlarından zorla çıkarıldıkları aklıma geliyor.İnsanlar her şeyin güzel olacağına söz veren bir grup ahmak yüzünden savaşlara sürükleniyor.Üzülüyor,insani değerlerini kaybediyor ve ölüyorlar.Güya bir şeylerin düzelmesi umudu ile yapılan savaşlar hiçbir boka yaramıyor.Baştaki durum savaş sonunda daha da beter olup  çıkıyor.Ve binlerce ruhsuz ölü ve yaşayan ölülerle.Hiçbir insan için hatta dünya için artıkhiçbirşeyeskisigibiolmuyor. Ne şanslıyım ki o insanlardan değilim.Kendi hür irademle bu yolu seçtim ve pişman değilim.Allah nasip ederse 3.5 ay sonra tekrar vatanıma sağ salim döneceğim.

Eskiden hatıra defterimiz vardı.Hani arkadaşlarımıza yazı yazdırırdık. Hatta orada klişe bir söz vardı.
''Tıkır tıkır kediler
Miyav miyav dediler
Daha yazacaktım ama
Kalemimi yediler.''

Şimdi bu neden aklıma geldi bilmiyorum.Aman canım size ne  !?! blogbenimyazıyorum:D


11 Mart 2013 Pazartesi

The Unforgiven 2

Günler nasıl mı geçiyor ?
-Standart !
uyanıyoruzkahvaltıyapıyoruzgeziyoruzyürüyoruzyürüyoruzyürüyoruzmuhabbetediyoruzveinternetegiriyoruz.
Türkiye'de salak bir laf vardır hani ''Eğitim yatıyor !''
Eğitim fakültesinde okuyan bir öğrenci olarak çok çok rahatlıkla söyleyebilirim ki ''Eğitim yatıyor.''diyenlerin hepsi kara cahildir.O değil de Erasmus öğrencileri harbi yatıyormuş.Dersleri İngilizce seçtik ama hepsi Romence çıktı.Hocaların çoğu dersi ingilizceyi iyi bilmiyor-ama çok iyi bilenler de yok değil.Derslerin sadece birkaç tanesi zorunlu.Geri kalanlarda devamsızlık sorunu yok.Şimdilik hocaların peşinde koşturuyoruz kendimizi tanıtıp proje ödevi istiyoruz..

Kaç gündür yazamadım ya harbiden artık yazacak bir şey bulamıyorum.Aslında kafamda yazılacak bir sürü şey var ama işte olmayınca olmuyor:)

Geçen gün Cihat hastalanır gibi oldu.Şifalı çorba günleri yaptık.İlk gün menüde Tarhana çorbası vardı.İkinci günse ''Tavuk çorbası'' yapmaya çalıştık.Ancak tüp bittiği için çorbamız yarım kaldı.Bir parça tavuk haşladık ve tüp bitti:)Bizde tavuğun etlerini didip tavuk suyunun içine attık.Üzerine limon ve tuz döküp afiyetle yedik:)Çorbamızın yeni adı da ''Tüp bitti çorbası'' oldu:)


Bugün yine tramvaya bindik ve kafamızın estiği yere kadar gittik.Sonra bir yerde indik ve keşfe başladık.Gezerken çok güzel binalar gördüm ve her zamanki gibi fotoğraflarını çektim:)Bir ara buraya da yükleyeceğim.Bir kilise bulduk ve içini gezmek istedik.Meğer içeride ayin varmış.Sanırım cenaze içindi birkaç tane ağlayan insan vardı.Ayinlere alışkın olmadığım için ilgimi çok çekti ve biraz izledim.Sonra kiliseden ayrıldık.Yolda muhabbet ederken Cihat ve Zeynep kilisede bir ara yanık kokusu geldiğini söyledi.Herhalde rahmetliyi yakıyorlardı dediler.Ben de espriyi patlattım ''Rahmetli de mis gibi koktu !'' (
bknz:Şimdikomikolmadıamaozamançokkomikti. )

Şu ölüleri yakma işini hakikaten anlamıyorum.Çok garip bir gelenek.Gerçi artık cesetler toprakta zor bozuluyormuş.Katkı maddeleri sağolsun ! Yakında geleneği de aşıp mecburiyetten cesetleri yakmaya başlayacaklar.Allah sonumuzu hayretsin !

8 Mart 2013 Cuma

Nadas

Bir kaç gündür nadastaydım. Canım yazmak istemedi.Bazen kısa aralar iyidir.Günler gezerek ve keşfederek geçiyor.Cihat,Zeynep ve gitmediğimiz sokaklara dalıyor biraz kayboluyor ama çoğunlukla da öğreniyoruz:)
Yurttan ayrıldım.Zeynep ile beraber guest house'ye taşındık.Burada 4 tane oda var.Odalar iki kişilik.Banyo,tuvalet ve mutfak ortak.Güzel şirin bir ev.Rahat ve huzurlu.Can sıkıcı şeylerden sonra burası bize ilaç gibi geldi.Diyebileceğim şu ki Erasmus programına gelenlerin hepsi farklı kültürleri tanımak yurt dışında okumak nasıl olurdu bunu deneyimlemek için gelmemiş.Ama biz bunun için buradayız.Ve amacımıza sadık kalacağız ;)

O kadar çok yürüdük ki ayağımın altında baloncuklar çıkmıştı.Sonra biri patladı egzama oldu.Birkaç gün bekledim baktım geçmiyor.O bornozlu doktora da gitmek istemiyorum :) Eczaneye gittim.Önce tüm müşterilerin gitmesini bekledim.Herkes gidince görevli kadın bana döndü.Bendeki ingilizce malum nasıl anlatacağım derken aklıma bir fikir geldi.Kadından özür dileyip ayakkabımı ve çorabımı çıkardım:) Kadın şaşırdı ama ne yapayım.Zaten anlatamazdım.Bir sürü kelime ile anlatabileceğin bir şeyi tek bir görüntü ile anlatabilirsin:)Görevli kadınlar bayağı bir güldü.Ben de güldüm :D Kadın egzama olduğunu söyledi.Egzama için krem satın aldım.Eczaneden çıktığımda ayağım için bir kremim ve komik bir anım olmuştu:)

Otobüs,tramvay ve tren için indirim(abi ben öğrenciyim :P) bileti aldık.Artık uzun uzun yürümüyoruz:D Canımız sıkılınca herhangi bir tramvaya atlıyor ve geziyoruz:) Dün eve gidelim derken yanlış tramvaya binmişiz.Bayağı bir dolaştık.Tramvay bizi beşik gibi salladı.Yolda bir ben esniyorum bir Zeynep:) Allah'tn uyumadık.Buradaki sanayiyi,şeker fabrikasını falan gördük. Uykumuz gelse de eğlenceliydi.

Bugün Cihat,Zeynep ben elimizde harita yollara düştük:) Gitmediğimiz bir müze vardı onu arıyorduk.Müzeyi bulamadık ama hayvanat bahçesini bulduk:) Hayvanat bahçesi mayıs ayında açılacakmış.Kenarında biraz baktık içeride midilli ve iki tane domuz vardı.Yolda karşılaştığımız kişilere müzeyi sorduk ama işe yaramadı.Kadının biri müzenin çok büyük bir bina olduğunu falan söyledi ama biz o very big binayı göremedik.

Bugün hava çok güzeldi.Akşam marketten cips ve çekirdek aldık.Bir parkta oturup cips yedik,çekirdek çıtlattık:)

Euro giderek düşüyor yaa ey euro ne olur yüksel !!!!

Çarşamba günü danışman hocamız Simona ile toplantı vardı.Kendisi bizim iki dersimize geliyor.Proje ödevi verdi.İstediğimiz zaman teslim edebileceğimizi söyledi.Allah razı olsun dedik:) Çok tatlı bir kadın Simona.Ona getirdiğim lokumu çok beğenmiş.Hatta attığı toplu mailde de teşekkür için not düşmüş.Toplantıdan sonra bizi kendi dersine götürdü. Açıkçası derse girmeyi beklemiyordum beni şaşırttı.Ders dramaydı.Sınıfın hepsi kızdı.Tipik bir okul öncesi sınıfı olmuş:)Ders çok eğlenceliydi. Simona enerji dolu bir kadın ve çok tatlı.Uzun süredir bir dersten böyle keyif almamıştım:)

Burada 8 Mart günü okullar tatilmiş.Şaşırdım:)Sokaklarda bir sürü çiçek satan kişi var.Sokaktaki çoğu kişinin elinde bir çiçek var.Burada bir gelenek sanırım.Kadınlar gününde kişiler sevdikleri kadınlara çiçek alıyor.Bir gün de olsa sevdiklerine çiçek götürüyorlar.Güzel bir uygulama :))

4 Mart 2013 Pazartesi

Hayat bu işte !

Bugün okulun ilk günüydü.Danışman hocamız hocaların bir toplantı yapacağını ve bizim de gelmemiz gerektiğini söyledi.Toplantı biraz uzamış.Bitince ayak üstü tanıştık hocalarla hepsi çok sevimli umarım sınavlarda da sevimli olurlar.

Aslında canım sıkkın.Nedenine sonra değineceğim.Bugün cidden yazmaya halim yok.Sadece kendime her gün yazacağım diye söz verdim diye bir şeyler karalıyorum.Hayat cidden çok garip !

Müslüm Gürses ile ilgili hoş bir yazı


Müslüm Gürses'in öyküsü 
Elif Key
Çocuklar doğar, büyümeye, ilk seslerini çıkarmaya başladığında, aile içinde bebek üzerinden ego itişmeleri başlar: ‘Bakalım önce baba mı diyecek anne mi?’
Çocuk ‘ba’ bile dese o ‘baba’dan sayıldı. ‘Aman baban duymasın’cı anneler bunu kabullendi. Zaten bu halk da kimseye ‘anne’ deyip, bağrına basmadı.
Babacılar, Orhancılar, Ferdiciler, Müslümcüler, bir de Süleyman Demirelciler’di.
Onca kadından, onca çocuğa rağmen bir İbo baba olamadı.
‘Baba’cılar hayatın sillesinin hep 12’den vurduğu, sermayenin ezdiği insanlardı. Rolün büyüğü babaya verildi.
Ufak mutfaklarda anneler çocuklarına ‘Baban kızsa da dövse de babandır’ diye fısıldadı.
Babalar, kimsenin bilmediği bir gizi biliyormuş ve o sırrı verecek olan sadece o’ymuş gibi davranır ya Müslüm Baba’nın da bilmese de biliyormuş gibi yapması yetiyordu.
Bir şeyleri bilmek için illa eğitim gerekir mi? Kendisine sorulduğunda 60 yıllık ömrünü şu iki cümleyle özetledi:
‘İlkokulu bitirdim. Gerisi yok.’
Hiçbir zaman uzun uzadıya kendini anlatmaktan hoşlanmadı, bundan sıkıldığını, manasız bulduğunu hiç gizlemedi, hayatına biçtiği kısa cümlelerin terzisiydi.

13 yaşında sahnede

7 Mayıs 1953'te Şanlıurfa'nın Halfeti ilçesine bağlı Fıstıközü köyünde dünyaya geldi.
13 yaşındayken Adana'da bir çay bahçesinde şarkı söylemeye başladı. Bir yandan da terzi çıraklığı ve kunduracılık yapıyordu. Elbette arabeskin kunduracılıkla bir bağlantısı vardı. ‘Ayağında kundura’ yokluğun adresiydi, Türk arabesk tarihinin baş aksesuvarıydı.
Aynı çay bahçesinde düzenlenen ses yarışmasına katılıp, birinci olduğunda 14 yaşındaydı. Çukurova Radyosu'nun sanatçısı olduğunda, soyadını da Gürses’e çevirdi.
Her cumartesi radyoda canlı türküler söylüyordu. 68 yılında ilk 45’likleri çıkmaya başladı.
Yolu elbette İstanbul’a düştü. 1969’da ‘Sevda Yüklü Kervanlar / Vurma Güzel Vurma’ 45’liği 300 bin adet satarak rekor kıracaktı.
Plak şirketleri o yıllarda gazetelere teşekkür ilanı veriyor, dostlara akrabalara albümü alan hayranlara teşekkür ediliyordu.
Verdiği her konser olaylarla başlıyor, olaylarla bitiyordu. Yeter ki hayranları ona bir dokunabilseydi.
Gülhane Parkı, adeta mezbahaya dönüyor, hayranları kendilerini jiletliyor, hatta isyan öyle bir boyuta geçiyordu ki hayranları nedense birbirlerini bıçaklıyor, konserler iptal ediliyordu.
Polislerle Müslüm Baba’nın fanatikleri aynı isyanın tarafları olsalar da karşı karşıya kalıyordu. Bir araştırmaya göre çalışan nüfusun 5'te 1'i "Müslümcü" idi.
Demek ki çalışan nüfusun beşte 1’i yaralıydı. Askerde nöbet bekleyenler, kader mahkumları, gece işçileri, benzin tüketmesin diye vitesi yokuş aşağı giderken Ecevit vitesine geçenler Müslümcüydü, itirazı olanlardı.

İtirazım yok, ihtiyacım var

Yıllar sonra ‘İtirazım Var’ı perakende günleri kapsamında ‘İhtiyacım var’a çevirdiğinde, tüketim toplumuna hizmet etmeye karar vermişti.
Piyasa kurallarına göre oynayacaktı oyunu. "İhtiyacım var şu uzun tatile / İhtiyacım var bir güzel perdeye / Dünyanın bilgisine / Yeni bir elbiseye / Mutlu günler görmeye / İhtiyacım var" Liste uzundu, perdeler, LCD televizyonlar.
Toplum tüketirken, Müslüm Gürses de tüketimin sesi olunca fanatikleri küsüyordu. Magazin programlarında mikrofonlar uzatılınca; ‘Çocuklar, aslında bu işler bize göre değil, hah hah ha değil mi ama’ diyerek bir şekilde özür diliyor, ikna konuşması yapıyordu.
Hep düşünceli bir hali vardı. İri cüssesine rağmen hafif duruyordu. ‘Kafası 1500’ diyenlerle dalga geçer gibi, felsefesinden damla damla veriyor, ‘Beni bilmeyenler desinler ayyaş, bir kadeh daha ver, ver yalvarıyorum’ diye şarkısını mırıldanıyordu.
‘Varsın titresin elim’ dizelerini söyleyen adam bir kola reklamında titreyerek, ‘bırr’layacaktı. Ondan ümidi kesen hayranlarının yerini başka hayranlar alıyordu.
Varoşlardan şehrin merkezine, kasetçalarlardan iPod’lara geçmişti. Minibüs müziği, camları siyah filmle kaplanmış lüks arabaların cd playerlarına girdi.
Müslüm Gürses’in sesi öldürmüyordu ama süründürüyordu. Kendisi de ölümle burun buruna geldiğinde 1978 yılıydı. Adana'da bir trafik kazası geçirmiş, ağır yaralanmış, ‘öldü’ diye morga kaldırılmıştı.
Yaşadığı sonradan farkedilince beyin ameliyatına alındı. Ameliyatın ardından artık koku alamıyor, yüzde 50 az işitiyordu. Görmesinde bir sıkıntı yoktu. Başka bir yöne baktığını, diğer arabeskçilerden farklı yollara sapacağını kimse bilmiyordu.
Teoman’la Nilüfer’le düetlerinin ardından Murathan Mungan’la ortak albüm yapınca entelektüellerin radarına giriyordu. Elbette reklamcıların da… Bembeyaz takım elbisesiyle boya reklamına çıkıp, ‘En güzel beyaz’ diyor, çayları hüpletiyordu. Gülhane Parkı’nı kapattı, artık onu dinlemek isteyenler Açıkhava’ya, Parkorman’a gidiyordu.
Tahtın boşaldığını sananlar, misal Hakan Taşıyan için arabeskin yeni peygamberiymiş laflarını çıkaranları duyunca, ‘Ben öyle bir peygamber gönderdiğimi hatırlamıyorum’ diyordu.

'Descartes da kardeşimizdir'

Bir programda Okan Bayülgen’e ‘Ben şimdi düşünebildiğime göre varım’ derken 17'nci yüzyılın Fransız filozofu Descartes’la da düet yapıyordu.
‘Bunu birisi söylemişti sanki vakti zamanında’ dedi Okan Bayülgen nazikçe. "Olabilir. Bizden duymuş, söylemiştir. Mümkündür. O da bizim kardeşimizdir’ dedi.
17’nci yüzyılda doğmuş olsaydı belki Descartes’la bir masanın etrafında oturup ‘itiraz’ listesi de yapabilirlerdi. Bıçak değil, jilet değil, kağıt kesiydi gibi sesi.
Kanattığı yerin kanı dursa da acısı zor geçiyordu. Japonya’da ses mühendisleri Müslüm Gürses’in sesini inceledikten sonra Niğde Üniversitesi profesörlerinden Dr. Erdoğan Sürat’a gönderdikleri raporda tek kelimeyle: ‘Kusursuz’ yazmışlardı.
Hayranları onun bir reklam figürü olmasını 8’de 8 kusurlu bulsa da mikrofonu eline aldığı an ayin başlıyor, dünya tersine dönse ondan vazgeçmeyeceklerin sayısı artıyordu.
Yapraklar gibi savrulduğunda, kış oldum unutuldum dediğinde hep yanında Muhterem Nur durdu. 30 yıl önce verdikleri bir röportajda, ‘Bizi ancak ölüm ayıracak’ dedi Muhterem Nur.
Keşke yine 78 yılındaki gibi morgdan geri çıksa, zira bu ölüme herkesin itirazı var, ama o duymuyor. İnsanlar babalarını kaybedince 5 duyusunu birden yitiriyor.

3 Mart 2013 Pazar

Hz İsa'nın el işaretlerinin anlamları.




Romanya'da bir kaç tane kilise gezdim.Kiliselerde en çok dikkatimi çeken mimari ve tablolar oldu.Tabloların çoğunluğunda Hz İsa var.Küçük bir ayrıntı dikkatimi çekti.Hz İsa'nın değişik el işaretleri var.Bir müslüman olarak ne anlama geldiğini bilmiyordum ve küçük bir araştırma yaptım :)

Bilgilerin doğruluğunu kontrol ettikten sonra yükleyeceğim.

Çanlar kimin için çalıyor ? :)

Merhaba
Çanlar bugün bizim için çaldı :D

Bugün güne çok erken başladık.Bugün pazar ve biz meraklı üç arkadaş sabahın köründe katolik kilisesine ayine gittik.Hayır sabahın köründe ders olsa yerimizden kıpırdamaz devamsızlık hakkımızın olup olmadığını sorgulardık.Söz konusu bilmediğimi ve merak ettiğimiz bir şey olunca sabahın köründe koştur koştur kiliseye gittik.Sokaklar bomboştu,dükkanlar açılmamıştı.Ayin saat 10.00'da diye gittik ama ayin 11.30 gibi başladı.Gelenler ilahiler söyledi,dualar edildi.Anlamadığımız için bize pek bir şey ifade etmedi ama olsun.Merakımızı gidermiş olduk.Ayin başlamadan ve rahip gelmeden önce dört tane kadın ibadet etmeye başladılar.Ellerinde tesbihlerle bazı sözleri tekrarlayıp duruyordu.Aramızda konuşmayı abartmışız.Kadının biri bizi romance ve sert bir şekilde uyardı.Ben de haddimizi bildirdiği için ''Thank you.''dedim.Gerçek şu ki kadın haklıydı.O orada ibadet ediyordu bizde aramızda sessizce de olsa konuşuyorduk.Gerçek şu ki biz de haklıydık çünkü çok sıkılmıştık.Ayin başlamak bilmedi ve önümüzdeki kadınlar aynı cümleleri sanırım 99 kere söylediler.Kadından azar işitince başka bir yere oturduk :):):)Ayindeyken bir ara yardım için para topluyorlardı.Para toplayan adamlar bizim yanımıza uğramadı.Turist olduğumuz kabak gibi ortadaydı sanırım:)


Ayin bitince yiyecek bir şeyler almak için çarşıda dolaştık.Dolaştık diyorum çünkü pazar günü olduğu için çoğu yer kapalıydı.Şehir sanki terk edilmiş gibiydi.Sonunda açık bir fırın bulduk ve gevrek aldık:)Kahvaltımızı gevrek ve kahve ile yaptık.Bu arada buradaki kahveler zehir gibi acı.Süt tozu ya da süt de kullanmıyorlar:) İlginç bir kahve anlayışları var.

Biraz dolaştıktan sonra yurda geçtik.Yemek yaptık(Mercimek çorbası ve makarna)Sonra tekrar gezmeye çıktık.Şehri keşfe devam ettik.Bu gidişle Oradea'da görmediğimiz yer kalmayacak :)

Okul nihayet yarın açılıyor.Nihayet diyorum çünkü artık sıkılmaya başladım.Gerçi okul açılsa ondan da sıkılacağım ama olsun :D

İyi geceler:)

2 Mart 2013 Cumartesi

Ne Garip memleket !

Bugün cumartesi...Gerçi okul henüz başlamadığı için bize her gün cumartesi pazar:)Bugün Erasmus evinde kalan kızlar bizi evlerine çağırdı.Hatta abartıp kısır yapıp yiyelim dediler.Zaten kızlar bir araya gelince dayanamazlar bir kısır muhabbeti açılır:) Ne de olsa kısır da çikolata gibi vazgeçilmezlerimizdendir.Neyse lafı fazla uzatmayalım..(O zaman okuma oğlum :)) Markete gittik kısırlık düğ(ince bulgur) arıyoruz.Marketi talan ettik ama yok !Ya bu nasıl memleket arkadaş! Bulgursuz yaşanır mı yaa...Neyse yok makarna aldık bizde.Abur cuburları söylememe gerek yok sanırım öğrenciyiz :D Makarna pişirdik ve hep beraber yedik.Kalabalık bir şekilde yemek yemeği özlemişim çok iyi geldi :)


MERCİMEK ZAFERİ  :)

 Oradan çıkınca kıvırcık ile yürümeye başladık :D Bugün yürümeye biraz geç başladık o yüzden bir garip oldum :D Çarşıda Cihat ile buluştuk ve üçümüz şehri keşfe çıktık.Botanik bahçeye gittik.Balık tutmaya çalışan adamlara falan baktık.Yolda daha önce gezmediğimiz bir market olduğu fark ettim.Hemen girdik :) Günlerdir devam eden kırmızı mercimek arayışım bu markette son buldu.Bakliyat reyonunda kırmızı mercimek görünce utanmasam sevinçten zıplayacaktım vallaha:D Son 3 paket kalmıştı.Hemen birini aldım ve sımsıkı sarıldım :D Cihat ''Bunu şimdi mi alacaksın ?'' dedi.Ben de ''Evet bırakmam kiiii '' dedim.Mercimek çorbasını cidden çok severim. Romanya'daki ilk günlerimde kırmızı mercimek olmadığını gördüğümde çok üzülmüştüm.Nihayet buldum :)

Son durağımız paten bakmak için Lotus oldu.Paten sürme hevesimiz paten fiyatlarının 300 lei olduğunu görmemizle birlikte son buldu :):) tabii şimdilik :D nasıl olsa daha ucuzunu buluruz :) Oradan çıkınca ben yurda geçtim.Kırmızı mercimek çorbası yaptım ohh bir güzel içtik :D Bugün ilk kez ailemle internetten görüştük. Skype'den görüşürüz diye düşünüyorduk ama ayrı ülkelerde olduğumuz için ücretsiz görüşemedik:) Bu gece annemin facebook hesabı oldu :) Oradan görüştük.Annemi,babamı,abimi görmüş oldum.Onlar da beni ve odamı görmüş oldu :))) internet gidip geldiği için çok fazla görüşemedik bir kaç kere kamera dondu.İnternete sinir oldum ama olsun ailemi gördüm ya o bana yetti:) Şimdi yorganın içinde bu yazıyı yazıyorum Zeynep ve Cihat yürümeye devam ediyor :) Şimdi onların yanında olup dışarıda it gibi titremek vardı :) Bu gecelik paydos :D:D

TAM 12 GÜN OLDU !

Bugün fark ettim :) 12 gün oldu işte her zamanki gibi alıştık değişimlere:)  Hayatta harbiden yapamam ,yaşayamam demeyeceksin.Yaşarsın çünkü :D:D Neyse felsefi laflar etmeyeceğim.Öyle işte :)


Yarın pazar...Kilise günü :) Ayin varmış oraya gidecekmişiz :D Yarın kilise izlenimlerimi yazarım artık :D İyi geceler

1 Mart 2013 Cuma

O değil de..

Dün gece odanın ampulü patladı.Bugün ampul aldık.Ampul garantili çıktı iyi mi ! Hem de iki yıl.Vay be insanın iki saniye bile garantisi yokken ampulün bile iki yıl garantisi var !!!!