1- Yalnızlığa övgüdür yazmak. Dışa dönüklüğe karşı içe
dönüklüğü, eğlenceye ve sosyalleşmeye karşı yalnız geçirilecek
saatleri/günleri/haftaları/yılları seçmektir. Yazarlar iyi bir dedikodu ya da
çılgın bir partinin tadını çıkarabilirler ara sıra ama yazma eylemi ve
yaşamlarımızın merkezi saf yalnızlıktır.
2- Yazmak ancak yazarak öğrenilebilir. Kulağa pek cazip
gelen yetenek, sürecin yüzde 12'sinden fazlası değildir. Çalışmak işin yüzde
80'idir. Kalan yüzde 8, “şans” ve “zamanın ruhu”dur—kısaca, elimizde olmayan
şeyler.
3- Okuyun. Bolca okuyun. Ama hep aynı yazarları okumayın.
Mümkünse geniş çaplı, ne bulursanız okuyun. Kurmaca, bir işleve indirgenemez.
4- Okumayı seveceğiniz kitabı yazın. Eğer yazdığınız şeyden
zevk alıyorsanız (bu onu yazarken sıkıntı çekmediğiniz anlamına gelmez)
muhtemelen insanlar da kitabı okurken aynı şekilde hissedecektir. Yazar ve
hikâyesi arasında bir aşk ilişkisi yoksa okurla o hikâye arasında da bir aşk
yok demektir.
5- Depresyondan korkmayın. Yolculuğun ayrılmaz parçasıdır o.
Ama depresyonu romantikleştirmemeye de dikkat edin. İstediği zaman gelip giden
özgür ruhlu, güvenilmez bir dost olarak görün onu.
6- Kendinize karşı acımasız olun. Kesin. Yıkın. Değiştirin.
Sayfaları bütün olarak çıkartın. Kötü yazı kötü ilişki gibidir. Sırf içli dışlı
olduğunuz için müptelası olmayın onun. Atın gitsin.
7- Karakterlerinize karşı acımasız olmayın ama. Hor görmeyin
onları. İşimiz karakterlerimizi yargılamak değil onları anlamak ve diğer
insanların anlamasını sağlamaktır. Empati, anahtar sözcüktür.
8- Her ne yaparsanız yapın, yazdığınız romanın konusu üzerine
konuşmayın. Ajanınız ya da yayıncınızla yiyeceğiniz yemeğin keyfini kaçırmaktan
başka işe yaramayacaktır bu. Ne üzerinde çalıştığınızı soruşturduklarında
şarabınızdan bir yudum alın ve herhangi bir ipucu vermeyecek ama evrenin gizli
güçlerini harekete geçirmeksizin meraklarını uyandırmaya yetecek kadar örtülü
birkaç sözcük çıksın ağzınızdan. Bol şans!
9- Okurları unutun. Eleştirmenleri unutun. Herkesi unutun.
Aslına bakarsanız dışarıda bir dünyanın var olduğunu unutun.
10- Tıkanma diye bir şey yoktur. Yine de eğer esininiz
tükendiyse İstanbul'a gidin, şehrin kaosu içinde birkaç gün geçirin: gözleyin,
dinleyin, martıları besleyin ve aynı anda küçüldüğünüzü ve büyüdüğünüzü
hissedin.
11- Nihayet, sözünü ettiğim kuralların her birini görmezden
gelin. Yazmanın kuralı yoktur. Onun güzelliğidir bu. Kimsenin bizden almasına
izin vermememiz gereken özgürlüğün ta kendisidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder