30 Nisan 2013 Salı

Erasmus gezi

Her erasmus öğrencisi gibi bizde yerimizde duramıyoruz:) Gezi hazırlıkları başladı.Bu seferki durak Balkanlar :)

29 Nisan 2013 Pazartesi

Hayat


Kimseyi değiştiremezsin hayatta..!
Ve kimse için de değişmemelisin..!
Kimliğini kaybettiğin an, yaşamını çöpe attın demektir.
İstemediğin sürece, hiçbir şey için ödün vermeyeceksin.
Çünkü gün gelir, verecek hiçbir şeyin kalmaz.
Her şeyi sen istediğin için yapacaksın, başkası senden istediği için değil.
Ve sen, sen olarak kaldığın sürece senin yanında olanlar da mutlu olacaktır.
Bırak hayatına eşlik etmek isteyenler gelsin seninle.
Yolun bitimine kadar gelmeleri şart değil.
Herkesin gidebileceği bir yol vardır.
Sen yeter ki, yanında yer almayı bil.
Ne sen kimse için mecburi istikametsin, ne de bir başkası senin için…
Seninle gelmek isteyenleri yanına al.
Belki beraber daha çok şey katabilirsiniz bu hayata.
Yanındaki seni mutlu ettiği sürece kalsın hayatında, zorlama kendini.
Hayat rahat ve anlayışlı insanlarla
Ve hayat hak ettiği gibi yaşandığında güzel…
Ve unutma ;
"Aynı dili konuşanlar değil aynı duyguyu paylaşanlar anlaşabilir…! "

*Charles Bukowski

28 Nisan 2013 Pazar

Annem...



Ne güzel şeydir varlığını hissetmek...Bugün tam 69 gün oldu senden ayrılalı.69 gündür kokunu yanımda hissedemiyorum.Varlığının verdiği huzuru yakından hissetmeyi özledim.Annem,tek dostum,hayat arkadaşım,aşkım,meleğim seni çok özledim....

Keşke yine küçük olsam da korkunca sığınabilsem sana. Birey olmak çok zor keşke hiç merak etmeseydim büyümeyi keşke hep küçük kalsaydım da parmaklarına sımsıkı sarılabilseydi küçük ellerim.Sen olmasam bu hayata cidden katlanamazdım!!!!!

Gideceğim günün hatırladım bugün.Evde bir huzursuzluk vardı.Hani demiştin ya siz yokken ev çok sessiz oluyor çok zor oluyor diye.Aslında biliyor musun gitmek daha zor...Üç yıldır elimde valiz evim sırtımda dolaşıyorum.Ama sen bunu zaten biliyorsun...Gitmeme İki üç saat kala evin içinde unuttuğum bir şey var mı diye dolaşıp duruyordum.Hani sende bana yardım ediyordun.Sonra durup durup birbirimize sarıldık.Beceriksizce...İkimizin de gözleri doldu dolacak ama karşı tarafa çaktırmamak için direniyoruz.Annem biliyor musun ben o zaman daha önce hiç ağlamadığım kadar ağlamak istedim!! Sana sarılıp seni bir daha hiç bırakmamak istedim....
Ama yapamadım.Çünkü asla olmayacağını biliyordum. Kim bilir daha önce kaç milyon insan benim gibi yapmak istedi ama olmadı. Varlığını hissetmek muhteşem bir şey.  İyi ki varsın iyi ki benim meleğimsin seni çok özledim.Ayrılık kaçınılmaz biliyorum ama umarım uzun süre ayrılıklarımız olmaz annem...
Az kaldı biliyorum....
Dayanmalıyım onu da biliyorum....
Ama seni çok özlüyor ve özlüyorum :(


Hayko Cepkin-Ağlarsa anam ağlar

Anılar beni rahat bırakın :)

Merhaba.
Çok şükür bugün de uyandık :) Sabah sabah aklıma Erasmusu kazandığımı duyduğumda yaşadıklarım geldi.Kendi kendime iyi güldüm :D:D Anlatayım da siz de gülün :D
Şimdi biz yazdan beri konuşuyorduk bu sınava başvurmayı.Hatta kıvırcıkla birbirimizi gaza getirdik.Yazın sıcağında ingilizce kursuna gittik.Şimdi hatırlıyorum da ne kadar zordu yaa. Temmuzun sıcağında kursa her gün kursa gidiyorum.Üstelik oruç tutuyorum.Epey zorlanmıştım ama çok şükür Allah sabrını verdi.Neyse okul açıldı biz birinci dönem epey yoğunduk.Bir yandan staj bir yandan materyaller derken epey yorulduk.Bir gün netten baktım erasmus sınavının tarihi açıklanmış.Üç gün sonra sınav var.Zeynep ile konuştuk deneyelim şansımızı dedik.Girdik sınava zaten çok fazla katılım da yoktu(50 kişi vardır en fazla).Bir kaç gün sonra sonuçlar açıklandı.Açıkçası ben kazanamam diye düşünüyordum ama Zeynep'in ingilizcesi iyi o kazanır diyordum.Buraya geldim aradan bir ay falan geçti bir gün annemle kameradan görüşüyoruz.Bana bir itirafta bulundu.''Sen deneyeceğim falan diyordun ama ben olmaz demiştim hani tamam olsa iyi ama nerede olacak demiştim''dedi.Bende boynumu büktüm böyle ''Vayy demek öyle'' dedim :D:D Sonra da Ali Ağaoğlu'na bağladım ''Hayaldi gerçek oldu !Yaptım oldu!!'' dedim.Neyse sonuçlar açıklandı işte bir baktım kazanmışım ama ben şok oldum :D Tabi o kadar olmayacak diye bekleyince.Neyse ders arasıydı öğrendim sonra ders için sınıfa geçtik.Zeynep ile ben arkalardan bir köşede oturduk ama benim ağzımı bıçak açmıyor.Ne ders dinleyebiliyorum ne konuşabiliyorum.Böyle bir on dakika ''Şimdi ne bok yiyeceğim ?'' diye düşünmüştüm.İnsan kazandı diye üzülür mü yaa?Ah bu beeenn :D
Üzerimde gereksiz bir hüzün vardı. Zeynep'te benim halimi anladı bir süre sustu.Sonra ben bir kaç cümle söyledim o da dayanamadı ve ''Sanki kazanamamışsın gibi durma yaa.'' dedi.Haklıydı ama ne bileyim bir garip oldum :D ders bitince gitme fikrine alışmıştım sonra da araştırmalar falan başladı işte.Ülke seçimi-uçak bileti-kalacak yer derkennn zaman geçti.Bugün buradaki 68. günüm :) zaman gerçekten su gibi akıyor.

27 Nisan 2013 Cumartesi

Aşk

Bu aşk nasıl bir şeydir ulan :D
O kadar mucizevi bir şey ki kelimelerle ifade edemiyorum.Hissetmek zaten hayatta yaşayabileceğiniz en büyük deneyimlerden biri.Aşksız geçen bir ömür cidden beyhude geçmiştir.
Ben aşkın kendisine aşığım hem de fena halde:D
Yakınımdaki kişilerin aşkını hissedince bile mutlu oluyorum.O acabaları,ne yapacağını şaşıran elleri,tedirginliğin kokusunu hissetmek çok garip ve muhteşem....

Bunları yazarken bu video ile karşılaştım.Tesadüf diye bir şey var mıdır ? Yokturrrr :D  Hepimiz evrenden torpilliyiz:D Bu arada bugün evren iki kez bana göz kırptı.İstediklerim geliyor :)

Aşktan hikayeler:Menüde aşk var

:)

Merhaba
Bugün hiç gülümsediniz mi ?



26 Nisan 2013 Cuma

Erasmusta en çok yapacağınız şeylerden biri...

Tabiki film izlemek :D
Bunun için sık kullandığım bir site.
Buyrun:   http://www.onlinefullhdfilmizle.com/

Aşk


Gözbebeği: İnsanlarda yuvarlak, hayvanların çoğunda ise dikine elips biçiminde olan gözbebeğinin çapı, irise gelen ışığın miktarına göre değişir.

Karanlık ve uzaklık büyütür gözbebeğini; aydınlık ve yakınlık küçültür. Yani bu kararsız çember, ışık varsa küçülür, ışık yoksa büyür. Yakına bakarken de küçüldüğüne göre, yakın olan aydınlıktır, aydınlıktadır. Uzağın payına karanlık düşer. Zaten karanlığı kimse yakından görmek istemez.

Aşık olunca da büyür gözbebeği; demek ki aşık olunan hep uzaktadır. Aradaki mesafenin verdiği acıyı azaltmak için, maşuka 'gözbebeğim! ' diye hitap edilir.
Kısmette varsa uçmak
Engel değil balık olmak....

25 Nisan 2013 Perşembe

Romence şarkılar:)

Merhaba
Müzik dinlemeyi çooooooooook seviyorum.Ve şunu fark ettim ki buradaki şarkılardan hiç bahsetmemişim. Romanya'dayken sıkça duyabileceğiniz şarkılar


1-Loredana-Apa Loredana-Apa

2-Smiley & Alex Velea feat. Don Baxter - Cai verzi pe pereti


3- Delia Matache Tarkan'ın ''Şımarık'' isimli şarkısını yorumlamış  

4-) Andra-ce vor baietii si fetele.. 

5-) Cleopatra Stratan - Numar Pan'La Unu  Cleopatra Stratan-Numar Paln'La Unu

Erasmus Oradea Kalacak yer :)

Merhaba
Ne zamandır buradaki yurt olanaklarından bahsetmek istiyordum.Kısmet bugüneymiş:)
Buraya gelmeden önce aklıma takılan en büyük soru kalacak yer olmuştu. Erasmus hocamız sağolsun gelmeden önce burada okulun yurdunu ayarlamıştı.İlk iki hafta orada kaldım ama dayanmadım çıktım ama neden ?
1-)Yurt iki binadan oluşuyordu.Biri kızlar için diğeri de erkekler.Ama elini sallayan istediği saatte yurtta rahat rahat dolaşabiliyordu.Başka milletten bana ne deyip takmaya bilirsiniz ama cidden büyük sorun oluyor.Odalar dörder kişilik. Erasmus öğrencilerine yurdun en üst katını veriyorlar.Her katta ortak banyo ve tuvaletler var.Ayrıca bir de mutfak bulunuyor.En çok şaşırdığım banyo oldu bu yüzden ilk ona değiniyorum.Banyoda duş perdesi yok. Eee alırız dediğinizi duyar gibiyim:D evet siz alırsınız ama çoğunluk banyoda duş perdesi olup olmamasını takmıyor.Daha da yazmıyorum.Anladınız durumu :)
2-)Yurt gerçekten pisti.Özellikle tuvalet ve banyolar ciddi anlamda pisti.
3-) Odalar temizlenmiyordu.Oda temizliğini kendinin yapmanız gerekiyor.Bunun için katlarda bir süpürge var.(Süpürge dedim ama yanlış anlamayın.Pazarlarda satılan faraş'ın uzun saplı hali :D Zeynep'in deyimiyle Numbus 2013 :D )
4-)VSVS

Yurtta yapamadım ve ''Guest House''a geçtik.Burası büyük bir ev.İki kişilik odalar var.Ortak banyo,tuvalet ve mutfak var.Aylık 80 euro. Elektrik,su,internet dahil.(Yurt aylık 35 euroydu.) Çok şükür rahatım burada.Sıcak su problemi de olmuyor.

Rahat etmek cidden önemli.Bu yüzden gelmeden önce mutlaka kalacak yerleri araştırın.Ama mutlaka diğer seçenekleriniz de olsun.Yabancı bir ülkede yaşamaya alışmak cidden zor bir de kalacak yer işi ile uğraşmayın.

Bu arada yemek yapmayı bilmiyorsanız mutlaka öğrenmeye başladın.Yemek yapmak zor bir şey değildir sadece biraz okumak ve ilgi gerektirir:)

23 Nisan 2013 Salı

Niye bilmiyorum ama bu şarkıyla aramda cidden çok güçlü bir bağ oluştu.
Metallica-The unforgiven 2


Lay beside me 
Yanıma otur 

Tell me what they've done 
Ne yaptıklarını anlat 

Speak the words i wanna hear 
Duymak istediğim sözleri söyle 

To make my demons run 
Şeytanlarımı kaçırmak için 

The door is locked now 
Kapı kilitli şimdi 

But it's open if you're true 
Ama doğruysan açıktır 

If you can understand the me 
Eğer sen beni anlayabilirsen 

Then i can understand the you 
O zaman ben de seni anlayabilirim 

Lay beside me 
Yanıma otur 

Under wicked sky 
Nefret dolu gökyüzünün altında 

The black of day, dark of night 
Günün siyahlığı, gecenin karanlığı 

We share this paralyze 
Beraber felç oluyoruz 

The door cracks open 
Kapı çatlayarak açılıyor 

But there's no sun shining through 
Ama içinden hiç güneş ışığı gelmiyor 

Black heart scarring darker still 
Siyah kalp hala daha koyu yara izi bırakıyor 

But there's no sun shining through 
Ama içinden hiç güneş ışığı gelmiyor 

No, there's no sun shining through 
Hayır, içinden hiç güneş ışığı gelmiyor 

No, there's no sun shining 
Hayır hiç güneş ışığı yok 

Nakarat 

What i've felt what i've known 
Hissettiklerim ve bildiklerim 

Turn the pages turn the stone 
Sayfaları çevir, taşı çevir 

Behind the door should i open it for you? 
Kapının arkasındayım, onu senin için açmalı mıyım? 

Yeah, what i've felt what i've known 
Evet, hissettiklerim ve bildiklerim 

Sick and tired i stand alone 
Hasta ve bitkin ayakta yalnız duruyorum 

Could you be there 'cause i'm the one who waits for you 
Orada olabilir misin çünkü seni bekleyen benim 

Or are you unforgiven too? 
Yoksa sen de mi affedilmeyensin ] 

Come lay beside me 
Gel yanıma otur 

This won't hurt, i swear 
Bu acıtmayacak, söz veriyorum 

She loves me not, she loves me still 
Beni sevmiyor, beni hala seviyor 

But she'll never love again 
Ama bir daha asla sevmeyecek 

She lay beside me 
Yanıma oturuyor 

But she'll be there when i'm gone 
Ama ben gittiğimde orda olacak 

Black heart scarring darker still 
Siyah kalp hala daha koyu yara izi bırakıyor 

Yes, she'll be there when i'm gone 
Evet, ben gittiğimde orda olacak 

Yes, she'll be there when i'm gone 
Evet, ben gittiğimde orda olacak 

Dead sure she'll be there 
Lanet, kesin orda olacak 

Nakarat 
From 
Lay beside me 
Yanıma otur 

Tell me what i've done 
Ne yaptığımı anlat 

The door is closed, so are your eyes 
Kapı kapalı, gözlerin de öyle 

But now i see the sun 
Ama şimdi güneşi görüyorum 

Now i see the sun yes, now i see it 
Şimdi güneşi görüyorum, şimdi onu görüyorum 

What i've felt what i've known 
Hissettiklerim ve bildiklerim 

Turn the pages turn the stone 
Sayfaları çevir, taşı çevir 

Behind the door should i open it for you? 
Kapının arkasındayım, onu senin için açmalı mıyım? 

Yeah, what i've felt what i've known 
Evet, hissettiklerim ve bildiklerim 

So sick and tired I stand alone 
Çok hasta ve bitkin ayakta yalnız duruyorum 

Could you be there 'cause i'm the one who waits, the one who waits for you 
Orda olabilir misin çünkü senin için bekleyen, senin için bekleyen benim 

Oh, what i've felt what i've known 
Oh, hissettiklerim ve bildiklerim 

Turn the pages turn the stone 
Sayfaları çevir, taşı çevir 

Behind the door should i open it for you? 
Kapının arkasındayım, onu senin için açmalı mıyım? 

So i dub thee unforgiven 
Bu yüzden sana affedilmeyen ismini takıyorum 

Oh, what i've felt oh, what i've known 
Oh, hissettiklerim oh, bildiklerim 

I take this key and i bury it in you 
Bu anahtarı alıp senin içine gömüyorum 

Because you're unforgiven too 
Çünkü sen de affedilmeyensin 

Never free never me 
Hiç özgür değilim hiç ben değilim 

'Cause you're unforgiven too, oh 
Çünkü sen de affedilmeyensin, oh

21 Nisan 2013 Pazar

Birbirimizin kıymetini bilmek üzerine...


Bu akşam eve geldiğimde Eşim Akşam yemeğini servis ediyordu. Elini tuttum ve ona söyleyeceğim şeyler olduğunu söyledim. Masaya oturdu ve sessizce yemeği yemeye başladı. Ve yine Gözlerinde o korkuyu gördüm.

Bir an da kasıldım ağzımı açamıyordum ama düşüncelerimi söylemem lazımdı. Ben boşanmak istiyorum. Sinirlenmedi Sözlerime karşılık vermedi, sadece sebebini sordu.

Bir cevap veremedim ve buna çok sinirlendi elinde ki Çatal Bıçakları fırlattı. Bana bağırdı ve Adam olmadığımı söyledi. Bu akşam tek kelime konuşmadık. Eşim bütün Gece ağladı. Farkındaydım Evliliğimiz ne olacağını merak ediyordu, ama onu tatmin edecek bir şey söyleyemeyecektim. Ben Jane'e aşık oldum, eşimi sevmiyorum artık.

Bu vicdan azabıyla bir Evlilik sözleşmesi hazırladım, Evi, Arabayı ve Şirkettin 30% ona verecektim. Sözleşmeye kısa bir süre baktı ve yırttı. 10 yıl hayatımı paylaştığım bu Kadın bana yabancı olmuştu. Onun harcadığı zamana ve enerjiye üzülüyordum, ama geri dönemezdim, Jane'e çok aşık olmuştum. Sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı, bu benim beklediğim bir tepkiydi. Onun ağlaması benim hafiflememe sebep olmuştu. Bir süredir aklımdan geçiriyordum boşanmayı, bu fikir bende saplantı haline gelmişti ve şimdi bu duyguyu daha da güçlü hissediyordum ve doğru karardı.

Bir sonra ki akşam eve geç gelmiştim ve Eşimi Masada yazı yazarken gördüm. Çok uykum vardı ve Akşam yemeğini yemeden uyumaya gittim. Jane ile geçirdiğim o kadar saat beni yormuştu. Bir ara uyandım ve onu hala yazı yazarken gördüm Masa da. Ama bu benim Umurumda değildi ve başımı çevirip uyumaya devam ettim. .

Ertesi sabah bana Şartlarını yazı halinde sundu. Benden hiç bir şey istemiyordu, sadece boşanmamızı ilan etmek için 1 ay müsaade istedi ve bu zamanda normal bir Aile gibi davranmamızı istedi. Bunun sebebi Oğlumuzun 1 ay sonra Sınavların olması ve bu dönemde ona bu yükü bindirmemekti. Bu kabul edilebilinir. Bir şey daha vardı, benden onu Evlilik Gecesinde onu kapıdan içeriye nasıl taşıdığımı hatırlamaktı, ve 1 ay boyunca her sabah onu Yatak odasında Kapıya kadar taşımamı istedi. Kafayı yediğini düşündüm, ama son günlerimizin iyi geçmesi acısından, kabul ettim.

Sonra bu şartlardan Jane bahsettim, yüksek ses ile gülüp bunun çok saçma olduğunu ve eninde sonunda Boşanmayı kabul etmek zorunda kalacağını söyledi.

Eşimle boşanma konusunu açtığımdan beri Fiziksel temasta bulunmadık. Bu sebepten ilk gün onu kucağıma alıp kapıya götürdüğümde tuhaf bir duygu yaşadım. Oğlumuz arkamızda duruyordu ve alkış yapmaya başladı 'Babam Annemi kucağında taşıyor' bu onu çok sevindirmişti, Sözleri canımı acıtmıştı... Yatak odasından Evin Kapısına kadar 10 metre taşıdım. Eşim gözlerini kapattı ve kulağıma' Oğlumuza boşanmamızdan bahsetme' diye fısıldadı. Bende başımı öne eğerek tamam dedim, ve içime bir üzüntü çöktü. Kapı önünde onu bıraktım Eşim Otobüs durağına gitti ve onu İşe götürecek olan Otobüsü bekledi. Bende tek başıma Ofise gittim.

2. Gün bu oyunu oynamak bize daha kolay gelmişti. Eşim başını Göğsüme yasladı, ve onun kokusunu duydum. Birden Eşime uzun süredir bakmadığımı anladım. Ve onun Evlendiğim zaman ki kadar Genç olmadığını fark ettim. Yüzünde hafif çizgiler oluşmuş saçlarına ak düşmüştü. Gecen yıllar öylesine yanından geçmemişti, O an kendime ona bununla neler yaptığımı sordum.

4. Gün onu kucağıma aldığımda bir güven duygusu yaşadım. Bu bana Hayatının 10 yılını Hediye eden Kadın.

5. Gün bu güven duygusu daha da büyümüştü. Bundan Jane bahsetmedim. Günler geçtikçe onu taşımak daha da kolaylaşmıştı, belki de bu sayede yaptığım antrenman dan dolayıdır bu.

Bir Sabah onu ne giyeceğini düşünürken izledim. İsyan ederek her gün kıyafetlerin biraz daha bol geldiğini söyledi. Birden onun ne kadar süzüldüğünü ve kilo verdiğini fark ettim. Demek ki onu her sabah daha kolay taşıyabilmemin sebebi buydu. Birden yüzüme yumruk gibi vurdu. Bu kadar Acıyı ve Üzüntüyü Kalbinde taşıyordu. Farkında olmadan başını okşadım. O an Oğlumuz da geldi ve ' Baba Annemi taşıman lazım ' dedi. Bu hayatımızın bir parçası olmuştu, Babasının Annesini odadan Kapıya taşıması. Eşim Oğlumuzu yanına çağırdı ve ona sıkı sıkı sarıldı. Ben başımı çevirdim, son anda kararımdan vazgeçmek istemiyordum. Onu kucağıma aldım ve Yatak odasından Kapıya kadar taşıdım. Elini enseme koymuştu ve ben onu sıkı sıkı tutmuştum. Tıpkı Evlendiğimiz gün gibi.

Artık huzursuzlaşmıştım bu kadar kilo vermesinden. Son Gün onu kucağım da taşıdığımda hareket etmedim. Oğlumuz okuldaydı ve Eşime Hayatımızda ki yakınlığın ne kadar eksildiğini söyledim. Ofise gittim arabadan fırladım kapıyı kilitlemeden bunun için zaman yoktu. Her anın kararımı değiştirmesinden korkuyordum ve Merdiven den yukarı koştum, yukarı varınca Jane kapıyı açtı. Ona Karımdan boşanmayacağımı söyledim.

Şaşkın bir ifadeyle elini anlıma koydu ve ' Senin ateşin mi var' diye sordu. Üzgünüm Jane ama ben artık boşanmak istemiyorum dedim. Evliliğimizin renksiz kalması sevgi eksikliğinden değil, birbirimizin değerini unuttuğumuzdan dı. Şimdi aklıma geldi ki, ona Evlendiğimiz Gün kapıdan içeri taşıyınca ömrümün sonuna kadar Sadakat yemini verdiğimi........ Jane olayı anlayınca yüzüme bir tokat attı ve kapıyı kapatarak ağlamaya başladı. Hemen aşağı koşup ilk Çiçekçiye gidip Eşime bir Buket çiçek aldım, üzerinde ki Karta da'''seni her Sabah hayatımın sonuna kadar taşıyacağım'''' .

Eve vardığımda yüzümü bir gülümseme kapladı, elimde Çiçeklerle yatak odasına gittim ve Eşimi yatağın üstünde Ölü buldum. Eşim aylardır Kanser ile savaşıyordu ve ben Jane ile ilgilenmekten bunu fark etmemiştim. Fazla yaşamayacağını bildiği için, beni Oğlumun bana negatif tutumundan korumaya çalışmıştı . En azından Oğlumun gözünde iyi bir Eş olarak kalmamı istemişti.

İlişkide ki küçük şeylerdir önemli olan. Villalar, arabalar çok paralar değil . Bunlar hayatı kolaylaştırır ama asla Mutluluğun temeli olamazlar.

İlişkine zaman ayır ve ilişkinin güven ve huzur anlamına gelecek şeylere meşgul ol.

Mutlu bir beraberlik yaşa.

Bunu Paylaşmazsan sana bir şey olmaz......
Ama paylaşırsan belki bir Evlilik kurtarırsın.
Çoğu Hayatların yıkılmasının sebebi, İnsanların Hedefe ulaşmaya az kala pes etmesindendir.

İkinci durağımız Slovakya :) 1

İnternetten hosteli ayarlamıştım.Tren istasyonuna üç dakika uzaklıkta olan Hostel Possinium'da kaldık. Hostel cidden çok güzeldi ve epey eğlenceliydi.Duvarlarını rengarenk şekillerle donatmışlar.Biz böyle ağzımız açık kaldık :D Odamızın ismi ''Hungary'' idi.Duvarlarında macar askeri,macar bayrağı ve parlemento resmedilmişti. Odamızada cidden bayıldık :D Tam genç odası modundaydı. Neyse çantalarımızı odamıza bıraktık ve fetih başladııııı :D

Her zamanki gibi etrafı inceleyerek yürüdük.Sonra ''Aaa şurada şu varmış,aaa bu neymiş.'' derken dolaşmaya başladık.O değil de ''Sora sora Bağdat bulunur.'' sözünün ne kadar doğru olduğunu Erasmus sayesinde öğrendim :D Günün sonunda fark ettik ki bilmediğimiz Bratislava'da epey bir yeri gezmişiz :D Bratislava zaten küçük ve sevimli bir şehir.Bol bol fotoğraf çektik.Günün sonunda açlıktan ölmüş bir şekilde Türk lokantası aradık.Ve bulduk :) Türkler her yerde :D

Döner yedik.Çalışanlarla muhabbet ettik.Klasik sorularımı sıraladım.
1-) Nerelisiniz?
2-) Ne zamandan beri buradasınız?
3-)Türkiye'ye ne sıklıkla gidip geliyorsunuz?

İlk soru doğal olarak herkeste değişiyor:)

İkinci soruda bir hüzün çöküyor.Özellikle buna dikkat ettim.Ben bunu sorunca etraf hüzün kokuyor bee. İçlerinden ''Ahh ulan ahh !'' seslerini duyar gibiyim.Kimi sigara yakıyor kiminin gözleri ileriye bakıp dalıyor.Biliyorum bu soruyu sorarken belki acılarını hatırlatıyorum ama cidden merak ediyorum.Çoğu para için burada yaşıyor ve çoğu da şikayetçi.Konuştuğum kişilerden sadece bir tanesi para dışındaki bir sebep yüzünden yurt dışında.Geri kalanların ortak noktası maddi sıkıntılar.Bir an düşündüm ''Bana aylık on milyar maaş verseler burada kalır mıyım?'' Cevabım kesinlikle hayırdı! Yurt dışını görmek,gezmek cidden çok güzel bir şey.Ama gezmek yaşamaktan çok farklı.Gezmekte amaçların hepsi eğlenceye yönelik ama yaşamakta eğlence olduğu kadar sorumluluk da var.Doğduğun topraklarda büyümek ve yaşayabilmek cidden çok büyük bir ayrıcalıkmış.Ben türk olarak Türkiye'de doğdum.Kendi memleketimde büyüdüm.Önceden bunun ne kadar büyük bir ayrıcalık olarak farklında değildim.Şimdi bakıyorum da insanlar doğdukları ülkede büyüyemiyor(savaş,geçim sıkıntısı,göçler vs) ve hep yabancılar.Çoğu dünyaya da yabancı kalıyor.Hep arafta...
Onları gördükçe dua ediyorum Allah'ım iyi ki ait olduğum topraklarda özgürce yaşayabiliyorum.Bu ayrıcalığı elde eden şanslı insanlardan biri olduğum için şükrediyorum.

Gurbetçiler kendi aralarında konuşurken konu sürekli ''Yurt dışında yaşamanın zorluklarına ve memleket hasretine ''geliyormuş.O dönercide iki abi vardı ve onlar hemen hemen her gün bunu konuşuyorlarmış.Ne acı ya.Bulundukları yerden memnun değiller ama bulundukları yerde kalmak zorundalar.Hep bir ümitle yaşıyorlar hasret dolu bir türkü fısıldıyor kulaklarına ''Türkiye'ye kesin dönüş yapınca...'' Hep bir hayalle yaşıyor mutluluğu daima geleceğe atıyorlar.Hiç olmayacak bir hayale yıllarca sarılıyorlar.Yaşadıklarına katlanabilmek için kimi yıllar süren bir anti depresan tedavisine başlıyor.Ve asıl şok Türkiye'ye kesin dönüş yapınca meydana geliyor.Meğer hiçbir şey hayal ettiğim gibi değilmiş.....Sen yıllarca bu hayale sarıl ve gerçekleşince aslında hiç var olmadığını anla...Cidden çok çok zor bir durum.Buradan tüm gurbetçilere sabır diliyorum.Allah yardımcıları olsun.

Neyse ben biraz fazla empati yapan biriyim bu yüzden hazır gözlem yapmışken onlara da değinmek istedim.

Üçüncü soruya Türkiye'ye  belli aralıklarla gidenler gözlerinin içi parlayarak cevap veriyor.Gidemeyenlerin ise hüzünlü havası devam ediyor.Bende canlarını daha fazl asıkmak istemiyor ve konuyu kapatıyorum.Ağzımdan bu durumda diyebileceğime inandığım tek cümle çıkıyor ''Allah yardımcınız olsun.''Diyecek başka hiçbir şey bulamadığım için sinir oluyorum.....

Aynı günde 3 ülke gezmek :D

Merhaba.
Vizemiz çıkmıştı.Onu almak için Budapeşte'ye gitmemiz gerekiyordu.Bizde hazır yola çıkmışken tam olsun da bir gezi yapalım dedik.Macaristan-Slovakya-Viyana araştırmalarına başladık.Gezilecek yerler,hosteller araştırıldı :D gecenin köründe yola çıktık yine.Her zamanki gibi trenle gittik. Budapeşte'ye ikinci gidişimiz olduğu için çok rahat geçti.Çoğu yeri zaten biliyorduk.Sabahın köründe konsolosluğa gittik.Allah'tan bu sefer hiçbir problem çıkmadı 15 dakika sonra pasaportlarımız vize basılmış haliyle elimizdeydi :D Aman bizde bir mutluluk bir bayram havası ohhh :D Sonra Hösök Tere'deki çimenlere yayıldık ohhh :D Hava da süperdi epey bir dinlendik.Ben defterimi çıkardım ve yazmaya başladım :D Haşlanmış mısır aldık ama tadı pk bir şeye benzemiyordu.Kuşlara attık iki dakikada süpürdüler :) Çimenlerle papatyalar vardı.Ne yaptık bilin bakalım ? :D Tabiki fal baktık:D Zeynep fal baktı ve doğru çıktı :D:D:D bende karikatürdeki gibi ''Seviyor,sevecek,seviyor,sevecek....'' diye saydım :D

İki gündür doğru dürüst uyuyamamıştık hafiften sancılı bir dönemimiz oldu ama sonucu güzel oldu.Bazen iyi sonuçların olması zaman gerekiyor.Bazen de zaman biraz sancılı geçiyor.Süreç kötü ama sonuç güzel olunca cidden buna değer:) :D Değil mi gençler ? :D

Budapeşte'yi önceden gezdiğimiz için vakit kaybetmeden Slovakya'ya geçelim dedik.Bilet almıştık saatlerini erkene aldık.Ama treni bulurken biraz zorlandık.Hatta son dakikada trenden indik doğru olduğunu teyit etmek için:D:D şimdi anlatırken komik olmuyor ama cidden çok komik durumdaydık.

Slovakya'ya geldik.Elimizde valiz ve montlarla kaldık:D ee şimdi ne yapacağız? :D


REKLAMLARRRR :D:D:D:D
Devamııı azzzzzzzz sonraaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa :D:D

20 Nisan 2013 Cumartesi

Üff az önce film izliyorduk çok tatlı bir uyku geldi ama filmin bitmesini beklediğim için o artık yok.Her zamanki görüntünün aksine bu sefer ben uyumuyorum ama Cihat ve Zeynep uyuyor :D

Bu ara epey yazasım vardı.Geziye dair notlar değil de biraz daha deneme üzerine.Ama artık o da yok.O kelime zincirini kaçırdım ve belki de bir daha hiç göremeyeceğim.Bu olasılık beni üzüyor.

Neyse uyuyayım da klavye sesi sizi rahatsız etmesin :D hadi yine iyisiniz Cihat ve Zeynep :D

18 Nisan 2013 Perşembe

Türkiye

O değil de buraya geleli 57 gün oldu.Ülkemi o kadar çok özledim kii!!!.Benim yalnız ama güzel ülkemin kıymetini bilin.

Macaristan-Slovakya-Avusturya turu

Merhaba.
Dört gündür yollardayız.İki kafadar Macaristan-Slovakya-Avusturya turuna çıktık.Bugün gezimizin son günüydü.Yarın Romanya'ya döneceğiz.Bir sürü not aldım yakında uzunnnnnnnnnnnn uzunnnnnnn anlatacağım.
O zamana kadar hoşçakalın :)

12 Nisan 2013 Cuma

BİR NEDENİ VAR BİLİYORUM..



Günler rutin ama en çok da düşünerek geçiyor.Uzun süredir kafamda bir sürü soru var.Bir cevap bulmaya çalışıyorum ancak bir süre sonra kendi tezimi kendim çürütüyorum.Kafamda deli deli sorular. Her şeyin bir nedeni var hepimizin bir amacı biliyorum. Bunları bildiğim için sorun değil ancak bilmediğimamadeligibicevaplarınıaradığım soruların yanıtları nerede ? Niye en çok neden sorusunu soruyorum ve bu boktanlık ne zaman bitecek ? Bazen ciddi bir şekilde '' Neden ben ? '' diye soruyorum.Sonra işi dalgaya vurup ''Sen seçilmiş insansın evlattt !'' diyesim geliyor gülüyorum.Dalgaya vurmasam berbat soruların devamı gelecek biliyorum.Bazen hiç bir şeyi tamamlamak iste.......

EVANESCENCE- LİTHİUM

11 Nisan 2013 Perşembe

İnsanlara bahar gelmiş.

Merhaba.

Bugünün en mutlu haberini hava verdi.Hava bugün çoooook güzeldi :) Uzun süredir hava kapalı ve yağmurlu olduğu için güneşe hasret kalmıştık.Bugün güneş açmış ne kadar güzel olmuş.Bu güneş ne kadar mucizevi bir şey ya varlığı bile beni mutlu etmeye yetiyor.Dışarı çıktık ve güneşin tadını çıkardık.İnsanlara bahar gelmiş.Hava güneşliyken hayat kesinlikle daha katlanılabilir... :)
Ne zamandır yazacağım bir türlü fırsat olmadı. Yurdışında sular ikiye ayrılıyor.Biri bizim bildiğimiz su diğeri ise yine bildiğimiz soda :D İlk başka epey sıkıntı çekmiştik ama ayrımı buldum :D Eğer suyun üzerinde necarbogaz yazıyorsa o bildiğin sudur :D ama carbogaz yazıyorsa o da bildiğin maden suyudur :D
Macaristanda da pembe kapaklı sular normal sudur.
Buradaki insanlar maden suyunu sürekli nasıl içiyorlar anlamıyorum.Benim tercihim daima necarbogaz.Ayrıca su fiyatları çok değişiyor.Eğer su alacaksanız size Carrefour'un kendi suyunu tavsiye ederim.En ucuzu odur:) ikinci sırada is billa'nın kendi suyu var :D Alışverişle ilgili bir yazı düzenlemek istiyordum.Hazır sudan giriş yapmışken yakın zamanda bu konuya da değinirim :D
Şimdilik hoşçakalın.

Hayat ve ölüm .

Hayat Ve Ölüm Üzerine Tekrar Düşünmemiz Gerektiğini Bize Hatırlatan Bir Yazı 
Radikal Gazetesi yazarı Kaan Sezyum 3 Mart'ta beyin kanaması geçiren eşini kaybetti. Genç yazar 13 Mart'ta eşinin ardından yaşadığı acıyı anlatan bir yazı kaleme aldı. Öyle etkileyici yazdı ki, yazı internette hızla yayılmaya başladı. İşte herkesin içini acıtan hayat ve ölüm üzerine bir kez daha düşünmemizi sağlayan o yazı..

Geçen haftadan beri hayatımın pek bir anlamı yok gibi geliyor. Ne yazılarımı okutacağım birisi, ne sabah güldüğümüz birisi, ne de balkonda kuşları yemlediğimiz birisi var yanımda. Yok yani. İşin en fenası da bu yok oluşun, tam anlamıyla bi yok oluş halinde gerçekleşmesi oldu. Gayet güzel kahvaltı ederken, birlikte Türk kahvesi için tek bir sigarayı ortaklaşa tüttürürken birden akşam oluyor, evde kimseler yok. Çat! Şimdi evde iki kişi kaldık. Kedimiz Tortor da bu vesileyle üzerime kaldı. Yokluk kendisini zamanla hissettiren bir şey. Varken olanı hissetmiyorsunuz, yokken de olmayanı hissediyorsunuz, garip. Kısa sürede çok üzüldüm.

Üzülmemin sebeplerini düşündüm biraz. İnsan çok sevdiği birisini kaybedince (bence) birkaç şeyden dolayı üzülüyor. Ben artık onunla bi şeyler paylaşamayacak olmama üzüldüm. Kumda kendisini temizleyen bir serçe, suyun dibinden giden bi balık sürüsü gördüğümde artık gösterecek kimsem yok. Çok yalnızım. Ama arkadaşlar iyidir, beni yalnız bırakmıyorlar. Yalnız kaldığınız her an bi takım anılar çıt çıt ya da güm güm şeklinde kafanızın içinde patlayıveriyor. Geceleri uyumak çok zor. İçki de içmediğimden, uyumak için alternatif tıbbın tüm bileşenlerini devreye sokuyorum.

Gözlerimi bilinçli olarak kapatmak istemediğimden yapılabilecek en sıradan şeyi yapıp TV’ye bakarken ekran karşısında sızıyorum. Sabah kalkış kısmı daha fena. Uyandıktan sonra yatak keyfi diye bir şey yok. Zaten yatakta keyif yapacak bi şey de yok. Sabahın köründe kargalarla birlikte oturup bok yemeye başlıyorum ben de. Ne yapalım, hiçbir şeyi değiştiremiyoruz ne de olsa. ‘Hayat devam ediyor’ filan diyorlar ama benim için aslında hayat pek devam etmiyor şu sıralar. Neyi devam etsin? Benim için hayat yeniden başlıyor şu anda sanırım. Hem de sıfırdan.

Sevindiğim şeyler de var. Son bir yılı reklam ajansındaki işimden ayrılıp evde Nursel’le birlikte geçirmiş olmamız beni en çok rahatlatan şeylerden biri. Ortalama insanlardan çok daha fazla birlikte ve mutluyduk son bir yıl içinde. Evde sabahtan akşama oturup, ağaçlara bulutlara, Tortor’a bakıp gülüyorduk. Çok mutluyduk gerçekten. Çoğu insanın yaşayamayacağı kadar mutluluk yaşadım son bir senede. Ne yazık ki mutluluk da elektrik gibi bir yere istiflenmesi zor bi duygu. Şimdi o mutluluk anları anı olarak suratıma kapanıyor. Yalnızlığın bir başka karanlık tarafı da ortaya çıkıyor böylece; karşılaşmalar.

Sabahtan akşama çevremdeki birçok şeyde birlikte yaşadığım, eğlendiğim ve mutlu olduğum insanı görüyorum ister istemez. Neyse ki şimdi kendisini Heybeli’ye bıraktık. Bir süre sonra o da adanın bir parçası olacak, Heybeli’ye her gittiğimde belki de enseme konan bir sinek, topraktan çıkan bir çiçek, ağacın tekinde ekşi bi erik ya da peşimden gelen yavru bi kedi olacak. Şimdilik beklemekte yarar var. Hiçbir şey kaybolmuyor, bu da bir gerçek.

Hep çok şanslı olduğumu düşünürdüm. Hâlâ da düşünüyorum galiba. Hep istediğim işi yaptım, beni sıkan protokollere, ıvıra zıvıra bulaşmadım, zora gelmedim, her işim iyi gitti... Ama geçen haftaki bomba biraz fena patladı bende. Şu anda evrensel şans skalasında eksilere düştüm sanırım. Bundan sonrası yukarı çıkış olabilir sadece.

‘Küçük şeylerle mutlu olmayı bilmek lazım’ gibi zırvalar vardır ya, işte biz aynen o laflardaki gibiydik. Küçük ama mutlu bi hayatımız vardı. Dolaptan kestiğim bi parça kaşar peynirine sevinirdi. Susadığı zaman götürdüğüm bi bardak suyun yüzünde yarattığı mutluluğu görmeniz gerekirdi beni anlamanız için. Sabahları sağlıklı olalım diye tek bi aspirini içip “Şimdi mükemmel olduk” diye salak salak sevinirdik. Bahar geldiğinde balkonu çevreleyen ağaçların yaprakları yeşerip her yer yemyeşil olduğunda dünyanın en mutlu ikilisi olurduk. İnsan burnuna Çin yağı sürüp uyuyacak diye sevinir mi? Bazısı seviniyormuş, o da bana denk gelmiş. Şans işi işte.

Bir yandan da birbirimize hiç benzemezdik. Zevklerimiz çok farklıydı ama bana her zaman yeni bir şeyler gösterirdi. İnsan olmayı, çevremi sevmeyi Nursel’den öğreniyordum, daha da alacak çok dersim vardı. Krediler tamamlanmadan kaçtı gitti, bizim krediler de yandı badem oldu. Daha öğrenecek çok şeyim vardı.

Beni hayata bağlayan şeydi kendisi. O gidince iyice saçma sapan bir insan olacağım gibi hissediyorum. Bana kızacak, yaptıklarıma laf edecek ya da beni çekip çevirecek birisi yok şimdi. Dımdızlak kaldım evde, bir de kucağımda Tortor var, mal gibi salonda kanepede oturuyoruz, ağaçların gölgelerine bakıyoruz işte.

Durum böyle olunca hayatın da anlamını görmeye başlıyorum ağırdan. Hayatımızın anlamı anılarımızmış, onu fark ediyorum bi kez daha. Güneş doğuyor, güneş batıyor, haberlerde saçma sapan şeyler, iş yerindeki sıkıntılar, kişisel çekişmeler filan acayip fasa fisoymuş,

Bi kere daha ayılıyorsunuz. Ama narkozdan hızlı çıkmak da bi kafa yapıyor. Anlamsızlık içinde buluyorum kendimi sık sık. Evinde oturan ve yaşadığı hayatın bomboş olduğunu gören bir emekli gibiyim. Tek farkım çok güzel yaşadım, geçen haftaya kadar da kazasız belasız geldiydik. Naapalım, piyango bu sefer bana çıktı, yarın başkasına çıkacak, sonraki gün de bir başkasına. Çekiliş hep devam edecek.

Bi fotoğraf filan koymak istiyordum ama hiçbir şeye bakamıyorum. Zaten tüm fotoğraflar benim aklımda. Zamanla çıt çıt açılıyorlar. Şimdi onlara bakmak için çok erken.

Karşılaşmalar, eşyalar ve yerler en fenası. Ama her şey ilk seferinde çok acıtıyor insanın içini. Aynı yerden ikinci geçişinizde sadece içinizde bi sıcaklık kalıyor. Bakalım ne olacak? Hayatımın en büyük darbesinden sonra ne kadar sıcak beni kurtaracak bilemiyorum. Yalnızlık sıcak bi şey değil, onu çok iyi biliyorum.

Geçen hafta tam da şu satırları yazdığım sırada yanımdan gitti, artık yok. Yani var ama, yok. Üzücü ama gerçek, ne yapalım?

Şimdi arkadaşlarla daha fazla zaman geçirilecek, onlarla da güzel anlar paylaşılacak, mutlu yaşamaya devam edilecek. Mutlu olmaktan başka yapacak bir şey yok. Yani var ama, yok.

Kaan Sezyum

9 Nisan 2013 Salı

İncir Reçeli (Eski bir yazım )




Gurur duyduğum Türk filmlerinden biridir ''İncir Reçeli'' ve repliklerinde geçtiği gibi hakikaten ''İncir Reçeli Güzeldir !''
Filmin başında Metin(Halil Sezai Paracıkoğlu) bekar ve boşvermiş erkekleri çok güzel temsil ediyor.Filmlerde yaratılan ve gerçekte hiç rastlamayacağımız ütopik karakterler yok filmde..Belki de samimi gelen tarafı da budur.Filmin senarist ve yönetmeni:Aytaç Ağırlar neler yaşadı da bu senaryoyu yazdı bilmiyorum.Ama filmin çoğu sahnesinde acının dibe vurduğunu hissettim..Ki zaten acı olmadan bir şeyler yazmanın mümkün olmadığını düşünüyorum.(Sinan Çalışkanoğlu) devrin yanlış batılılaşmış kişiliğini temsil ediyor.Fotograf makinesi sahnesine çok güldüm.Metin'in ona verdiği cevaplar çok iyi.Umarım kızım sana söylüyorum gelinim sen anla durumundan böyle davranan salaklar da mesajı almıştır.Çok acayip bir devirde yaşıyoruz.Herkes profesyonel fotograf makinesi yarışında.Utanmasalar ''Benimki Canon seninki Nikon benimki seninkini döver!'' diyerek kavga edecekler.Herkes bir Fotograf sanatçısıyım diye ortalıkta dolaşıyor,herkeste bir ''Ara Güler'' havaları...Ulan alt tarafı iki tane fotograf çektiniz diye kendinizi ne sanıyorsunuz?Bu arada Metin'in cevabına da bayıldım.''Maharet makinede değil gözdedir !''Aytaç bey kişileri iyi gözlemlemiş ve sıkı bir gönderme yapmış....
Metin'in bir şeyler yazma çabaları ve insanların onun yolunu tıkamaya çalışması ne kadar saçmalayabileceğimizi tekrar hatırlattı bana.Özellikle filmdeki güya(!) yapımcının sözleri ala kulaklarımda ''İzlenmesini istiyorsan şöyle sulu bir komedi yaz!Ya da yaz şöyle götlü göbekli bir senaryo çekelim !''
Metro sahnesi yine başarılı bulduğum sahnelerden biri.Metin'in Duygu'nun AIDS olduğunu öğrenmesi aralarında geçen dikenli cümleler ve sonrasında gelen gürültülü sessizlik...Bu sahneyi en iyi anlatacak müzik de tamam.Acının dibini görebiliriz.
Durakta öpüşme sahnesi Duygu'nun kafa karışıklığını bir kenara atması ve sevdiğini arada engel olsa bile bir kez öpmesi...İzlediğimiz çoğu yiyişmeli sözde aşk sahnesine bin basar.Bize aşk diye dayatmaya çalıştıklarının aksine ''Al seyirci aşk dediğin budur !'' cümlesini haykıran bir sahne.

Seyirci bu filmde en büyük tokadı önyargılarına yiyor.Metin Duygu'yu takip ediyor ve Duygu'nun babasını buluyor.Ancak Duygu sürekli ondan kaçıp gittiği için onu sevgilisi sanıyor.Derdinden içmeye başlıyor ve Duygu geliyor.Sonra zamanı geriye almak istediğimiz o anlardan birisi daha geliyor.Metin içindeki zehri Duygu'ya akıtıyor ve öldürücü darbeyi en sona saklıyor.''Bedeninin bu kadar ucuz muydu bilemedim!''Duygu ise her zamanki gibi önyargıların esiri olmasının acısının üzerine bir de sevdiğinin sözleri ile darbe alıyor.Ve ağzından derin bir cümle çıkıyor.''Asıl ucuz olan ne biliyor musun ? Beş kuruş vermeden savurduğunuz yargılarınız !''

 Kelimelerin gücüne inanıyorum.Güçlü kelimeler bir araya gelip derin bir cümle oluşturabilir.Ve derin cümleler de resimler gibi olur.Anlatmak için binlerce kelimeye gerek kalmadan bir resim gibi herşeyi anında aktarabilirler.Yine öyle bir cümle tanıdım...

Duygu gidiyor ve Metin acısını yaşamak için kabuğuna çekiliyor.Kısa sürede ona nasıl bu kadar bağlandığına inanamıyor ve dayanamayıp ona dönüyor..ondan bir iz bulmaya.Duygu'nun eski sevgilisi sandığı kişinin aslında onun babası olduğunu öğrenmesi onun acısını kendisine yönlendiriyor.Önceden Duygu'ya yönelttiği oklarını bu sefer hedef değiştirip kendine yöneltiyor.Acısı olgunlaşıyor ve kaleminden taşıp kağıtlara dökülüyor.Sonunda duygu yüklü bir senaryo ortaya çıkar.Sevdiğinin ölümsüz olma isteğini kendi yöntemi ile gerçekleştiriyor.
Duygu ve Metin'in son sahnesinin ağlatamadığı bir kişi var mıdır merak ediyorum.Bu sahnede saf aşkı görebiliriz.''Bana nefes alan hiçbir şeyi sevme hakkı vermediler.Ben de incir reçelini sevdim.İncir reçeli sendin aşkım !''Ön yargılarımız yüzünden mahvettiğimiz hayatlar ve hayatımız! ''Önyargıları parçalamak atomu parçalamakta zordur !'' cümlesinin doğruluğunu bir kez daha kanıtlıyor.O kadar güzel bir sahne ki kelimelerle anlatmak yetersiz kalıyor.Ancak o sahnede beni rahatsız eden bir şey var.O sahnedeki müziği beğenmemiş.Olmamış sanki..Daha iyi bir müzik bulunabilirdi.


Gripin :)

Dinlerken düşünebileceğin nadir şarkılardan :)

Gripin Sözler Sahte

8 Nisan 2013 Pazartesi

Cluj Napoca :) 2



 Botanik bahçeye doğru yola çıktık.Yolda Singapurlu bir kadınla karşılaştık.O da botanik bahçeye gidiyormuş.Çok tatlı bir bebeği vardı.Bebek arabasının içinden ''Siz kimsiniz ?'' dercesine bize bakıyordu.Cihat kadını epey yorgun görmüş olmalı ki kadına yardım etti.Kadın da onun teklifini geri çevirmedi.Kadınla muhabbet etmeye başladık.İsmi Michelle idi.Oğlunun ismi de Bryan :) İkisi de çok tatlıydı :) Bryan ilk başta bize pek yüz vermedi ama zamanla bize alıştı.Annesi onu güldürmeye başladı.Sonra görevi ben devraldım ve Bryan gülmekten öldü :D:D İlk başta somurtup ters ters bakmıştı.Özellikle Cihat'a çok kötü bakıyordu.Yani yürümeyi bilse direkt dalacaktı :D Bir yandan Bryan'ı sevdik bir yandan botanik bahçeyi gezdik. Michelle'nin kocası iş adamıymış ve iş için Cluj'a gelmişler. Michelle epey sıkılmış olmalı ki hiç susmadı :) Botanik bahçe çok güzeldi ya biliyorum sürekli bu tanımları kullanıyorum ama cidden çok iyiydi.Kocaman bir ormanda gezdik ve bol bol oksijen depoladım :D Ormanın ortasında yüksek bir yapı vardı oradan da bahçenin tamamını izledik.Görebildiğin her yer alabildiğine yeşil.Yeşilin bittiği yerde gökyüzünün mavisi.Huzur buydu be :D

Botanik bahçenin bir kısmında ''Japon Bahçesi'' vardı.Bu bahçe memleketim Kırşehir'deki ''Prens Mikasa Japon Bahçesi'' ile aynıydı. Bitkilerin bir kızmı özel iki binadaydı.İçeri bir girdik yok böyle bir şey.İçeride oksijen yoktu.Tüm oksijeni bitkiler sömürmüş.Etraf nemli ve bunaltıcıydı.İçeriyi dayanabildiğimiz kadarıyla gezdik ve kendimizi dışarı attım.Kocaman bir ağacın gövdesi vardı.Ağaç çok büyüktü öyle ki kök kısmından ağacın içine oturup fotoğraf çektirdik.Botanik bahçe o kadar büyüktü ki biraz dinlendik biraz gezdik.Artık yorgunluktan ayaklarım isyan demeye başlamıştı.Zaten gezerken ara sıra sinyal göndermişti de ben sinyalini almıyorum ayağına yatmıştım(Bak yine ayak dedim :D)


Tren istasyonuna gidip dönüş bileti aldık.Gelmişken tren istasyonunda epey dinlendik. Abartıp ayaklarımızı falan uzattık :D Görevli iki de bir gelip uyardı ama ne yapalım o gidince tekrar ayaklarımız uzattık.Çok yorulmuştuk :D

Kaleye ikinci kez çıktık bu sefer daha kolay bir çıkış yolu bulduk nefes nefese kalmadık :D Çok güzel  parklar vardı.Her taraf yeşillik kocaman ağaçlar var nasıl hoşuma gitti. Romanya'nın bu özelliğini seviyorum.Kalede biraz vakit geçirdikten sonra caddelerde son turumuzu attık ve tren istasyonuna gittik.Trende biraz muhabbet ettikten sonra uyumuşum bir baktım Oradea'dayız :D  Şükür kavuşturanaaaa evim evim güzel evim diyerek koşa koşa eve geldik.Botlarımı bir çıkardım ve acı manzara ile karşılaştım.Ayaklarım buruş buruş olmuştu.Resmen zonkluyordu. Eee kaç saatir ayaktayım onlar da haklı.Ama eve gelirken doğru dürüst yürüyemedim cidden çok acıdı.Bir yandan yürümeye çalışıyor bir yandan da ''Söz bir kaç gün seni hiç yormayacağım.'' diye ayaklarımda konuşuyordum.


Özetle Cluj Napoca çok güzeldi.Gerçekten gitmemize ve yorulmamıza değdi.Bir daha gider miyim ? Tabiki giderim hatta öyle bir düşüncemiz var.Hiçbir şey olmasa bile o muhteşem ağaçları ve havayı solumak için gidilir :)

Geldiğimden beri dinleniyorum bakalım yorgunluk tam olarak ne zaman geçecek ? :D




Cluj Napoca :) 1


Merhaba
06.07 treni ile cluj napoca'ya gittik.Saat 08.30'da oradaydık ve gezimiz başladı :)Tren istasyonundan çıktık ve yürümeye başladık.Cluj da Oradea gibiydi.Her zamanki gibi etkileyici ve ilginç binalar vardı.Ben başladı binaları çekmeye :D Sonra yol üstünde kilise bulduk ve içeri girdik.Kilisede ayin vardı ama bu ayin önceki gördüklerimizden farklıydı.İnsanlar ekmek,şarap ve meyve getirmişti.Sonra onları masanın üzerine dizdiler ve üstlerine mum diktiler. Kadının biri tatlı getirmiş üzerine kakaodan haç çizmişti.Sonra ellerinde bir mum aldılar herkes papazın etrafında toplandı.Papaz ve diğer görevliler ilahi gibi bir şey söylediler.Sonra papaz elindeki gümüş şeyi  insanlara doğru salladı.Bu adını bilmediği şeyin içinde tütsü gibi bir şey vardı.Yanıyordu ve cidden kötü kokuyordu:)Şimdi netten baktım da ayrıntılı bilgi isteyenler için ayin hakkında TIK
 Sonra kiliseden çıktık ve yürümeye devam ettik.Yol üzerinde gördüğümüz yerlerde fotoğraf çektik.Kaleyi gördük ve fethetmeye gittik :D yerler epey çamurluydu biraz zorlandık ama çok şükür sağ salim çıkabildik. Kaleden Cluj'ı izlemek çok güzeldi. Cluj'a gidecekseniz mutlaka kaleye çıkın.Bu arada elimizde harita yoktu.Ama Cluj belediyesi çalışmış :D Her tarafta turistik yerleri gösteren levhalar ve haritalar vardı. Cluj belediyesinden Allah razı olsun :)

Acıktık ve Cluj'daki Türk lokantasını aramaya başladık.Ama ne arama:D:D Dönüyor dolaşıyor aynı yola çıkıyoruz o Katedralin etrafını tavaf ettik :D Biraz daha dönsek hacı olacaktık :D Neyse arıyoruz tarıyoruz yok anam bu lokanta nerde?Birilerine soruyoruz caddenin adını bilmiyorlar.Epey bir uğraştıktan sonra taksiye binmeye karar verdik.Taksi durağına gittik arabayı seçtik ve oturduk.Cihat adama adresi gösterdi adam bilmiyorum diyor.Nasıl yani ?!! diye kaldık böyle.Neyse o taksiden indik başkasına geçtik ama yine aynı muhabbet :D Ben demiştim ikinci taksiye binmeyelim Cihat camdan sorsun diye :) Neyse o taksici de bilmiyorum dedi ben kahkaha atarak taksiden indim :D Allah'ın hakkı üçtür diyerek üçüncü taksiye doğru yaklaştık ama DİKKAT  !! Bu sefer Cihat adama camdan sordu. :) Meğer adres çok yakınmış o yüzden bilmiyoruz ayağına yatıyorlarmış.Yakın da nerede ulan bulamadık işte.Cepte nete bağlandım bir baktım caddenin adı değişmiş. Başka bir Türk lokantası bulduk ama kapalıydı.Yol üstünde KFC vardı bizde KFC'yi çok sevdiğimiz için sürekli onunla karşılaştık.Hele Cihat ve Zeynep bir ayrı sever KFC'yi :D Onlara takılıyorum ''KFC'nin laneti işte bulamayacak burada yemek yiyeceksiniz nihahaha:D:D ''Sonra bir şeyler yaptık ama aç olduğum için hatırlamıyorum:) Ara sokakta bir yerdeymiş aradığımız dükkan.İsmi ''Öz İstanbul''.Açken biz biz olmadığımız için hemen yemeklere daldık.Tavuk şiş cidden iyiydi.Koca bir tabakta bol salata ve patates ile geldi.Bir de mercimek çorbası içtik oda koca bir kasede geldi.Yanına azıcık ekmek getirmişler.Ekmek istedik kadın oradan lafı yapıştırdı.'' Türk olduğunuzu hemen belli ediyorsunuz.Buradakiler bu kadar ekmek yemez !'' Neyse açken bir sürü yemek seçtik ama bitmiyor.Porsiyonların bu kadar büyük olduğunu bilmiyorduk.Güzelce yemeklerimizi yedik çayımızı içtik ohh nasıl iyi geldi. Televizon açıktı ve kanal d'deki magazin programı vardı.Biraz izledik.Sonra reklamlar falan çıktı.Uzun süredir tv izlemiyordum açık tv olursa da romence olduğu için anlamıyorduk zaten.Ama orada televizyonda çıkanları anlayınca bir garip oldu :D Zeynep önceden fark etmemiş ''Aaa Türkçe!'' diye bir şaşırdı.Lokantadan çıkınca tekrar yürümeye başladık.Etrafta garip heykeller vardı.Birinde mesela bir kurt bebekleri emziriyordu.Tarkan'ın köpeğine benziyordu:) hatta aramızda esprisini de yaptık.



Tarkan : Kurt babanı kim öldürdü ?
Kurt : hav! hav hav !
Tarkan : Hain Kostok

7 Nisan 2013 Pazar

Cluj sonrası :)

Merhaba.Gece 01.00'da Oradeadaydık. Eve gelir gelmez uyudum ve öğlen 13.00'da uyandık.Kahvaltı yaptık ve gün boyu dinlenmeye devam ettim.Cluj Napoca çok güzeldi.Bol bol gezdik ve fotoğraf çektik.O kadar çok yürüdük ki ayaklarım günün sonunda isssyeeeeannnn dedi.Eve geldiğimde ayaklarım çok acıyordu.Böyle buruş buruş olmuş :) Bu gece pek bir şey yazamıyorum yarın Cluj ile ilgili yarın uzun bir yazı yazacağım.
İyi geceler :)

5 Nisan 2013 Cuma

:)

Merhaba
Bir kaç gündür canım sıkılıyordu.Günler rutinleştiği için pek bir şey yapamıyorduk.Bir de bu aralar sürekli yağmur yağıyor.Üç dört gün oldu ama bir türlü bitmedi.Ne zaman baksam gök yüzü kapalı ve damlalar şip şip damlıyor.Tamam yağmuru severim-daha doğrusu severdim:)-  ama yağmur dediğin azıcık yağar böyle hafif yağar kulaklıklarını takıp yürüyüşe çıkarsın güzel güzel yürürsün.Bardaktan boşalırcasına yağmur yağınca ve sen dışarıda olunca hiç güzel olmuyor ama :) Sinop sağ olsun beni yağmurdan soğuttu :)  Hadi Sinop'ta yağmur çok eee orası Karadeniz bölgesi ! Sen karasal iklime sahipsin ey zalim Romanya.Senin neyine sürekli yağmur ? Uysana kendi iklimine !!

Hafta sonu için plan yaptık Cluj Napoca'yı gezeceğiz. İnternetten araştırdığım kadarıyla çok iyi doğa güzellikleri olan şirin bir şehir.Her zamanki gibi bol bol fotoğraf çekeceğim.Eminim bu gezi bize iyi gelecek çünkü çok sıkılmıştık:)

Bugün okula gidip öğrenciler için tren indirim kartı aldık.Kart dediğim küçük bir kitapçık aslında.Öğrenci işlerindeki kadınlar ingilizce bilmiyordu ama bir şekilde anlaştık çok şükür:)Bilet almak için tren garına gittik.Görevli kadın da ingilizce bilmiyordu.Ama öğrenci işlerindeki kadınlar kadar yardımcı değildi.Romence konuştu anlamıyoruz deyince de pandomime geçtik :D Anlatmaya çalıştı ama yanlış yaptığımızı görünce epey sinirlendi.Epey sinirli bir şekilde yardımcı(?!) olmaya devam etti.Çok şükür kadın bizi dövmeden bilet alabildik.Epey sinirliydi. Zeynep'e göre kadının sigara vakti gelmişti:) Bence de öyle teyze git bir kahve iç covriğ ye kendine gel dedik :D

Bakalım Cluj'da bizi neler bekliyor :)

3 Nisan 2013 Çarşamba

2 Nisan 2013 Salı

Becerik-siz ??


....Ama karşıma çıkınca  
kızmadım hiç elma kurduna  
bendim çünkü bıçağı saplayan  
onun yurduna  .....

Erasmus da en çok ne zoruma gidiyor biliyor musunuz ?

Merhaba
Bugün çok sinirliydim çok gergin dakikalar yaşadım.Aslında bugünkü olay çok can sıkıcı değildi ama birikimin son ve taşmayı başlatan damlası oldu. Guest House'de kalıyoruz.En az üç ay burada kalacağız(Malum üç aydan önce dönemiyorsun.)Tabi yönetici(sömürücü mü demeliydim ?!!! ) herif de bunu biliyor.Yavaş yavaş pisleşmeye başladı.Önceden evde sabun,peçete,tuvalet kağıdı vs vardı.Şimdi hiç biri yok.Temizlik için kadın geliyordu şimdi gelmiyor(Bugün sordum gelecekmiş yarın !Bilirim ben o yarını) Son olarak mutfaktaki tabak takımı eksilmeye başladı.Bir tane kırık tabak peydah oldu ortalıkta.Sömürücü kan emici pislik de onu mutfak rafının en üstüne koymuş yarım yamalak ingilizcesinin yetmediği yerde onu işaret ederek bizi azarlıyordu.Hayır anlamıyorum evdeki kızlar da kırmamış o tabağı.Hadi kırdık diyelim biz mal mıyız kırdığımızı kabak gibi oraya koyalım ? Kime sorsam ben kırmadım ben kırmadım.Ben kırmadım sözleri havada uçuşuyor.Hayır vallahi billahi ben kırmadım o tabağı ama öyle bir an oldu ki ''Ben kırmadım ama kırmış olabilir miyim ulan !'' diye kendimden kıllandım.Eve bir iki gün için gelenler oluyor belki onlar kırdı nerden bilelim ?Hatta bu öyle bir pislik ki belki kendi kırdı bize iftira atıyor nerden bilelim?Ama it işte yabancı+öğrenci olduğumuzu biliyor.Elimizin kolumuzun bağlı olduğunu biliyor.İt oğlu it şerefsiz.Bir gün Türkçe öğren de sana dizdiğim methiyeleri oku.!!!!

Sonra oturma odasına geçtik ve toplantı gibi bir şey yaptık.Gelir gelmez ''Porselenlere ne oldu ?'' diye sordu.Ben de ''Onlar iyi sen nasılsın?'' dedim.Mal mal baktı öyle.Bir sürü şey konuşup hiçbir şeyde anlaşamadık. En sonunda erasmus koordinatörü devreye girdi.O itle konuştu itte ağzından salyalar akıtarak para istedi.Kırılan tabakların parasıymış.Tuvaletteki çöpün bilmem neresi kırılmış falan falan.Konuştu bayağı bir.Sinir olduk ama sömürücüden kurtulamadık.Kişi başı 5 lei buyurdu it .Bizde haram zehir zıkkım oldun diyerek o paraları verdik.İte parayı uzattım ve ''Al haram zehir zıkkım olsun!'' dedim o da ''Thank you!'' dedi.Hay ben senin thank you 'na !! s

Var ya şuraya geldiğimizden beri bin bir türlü dertle uğraştık hiçbiri insanların sırf yabancı olduğumuz için bizi kazıklamaya çalışması kadar zoruma gitmedi.

Bok var yardım etseniz it oğlu itler. İyi ki bir yabancı olduğumuzu anladınız.Aman hemen bir hinlik yapın.Sokakta rahat rahat konuşamaz olduk.Yabancı bir dilde konuştuğumuzu anlayan ne kadar garip adam varsa pis pis bakıyor.Zaten ortalık dilenci oldu.Sürekli panik halindeyiz. Tuvaletten çıkınca elini yıkamayı bilmeyen itlere fazla olmasa da muhtacız ve bu beni deli ediyor.Yurdumun taşına,toprağına kurban olayım iyi ki Türk doğmuşum iyi ki ''Türkiye''de yaşıyorum.

Avrupa birliğine üyeymiş bide anam peh peh peh!
Benim güzel ülkem canım vatanıma not: Aman Türkiye'm sakın Avrupa birliğine falan girme.Girenleri gördük !Aman diyeyim Türkiye'm ETME !!!!