Botanik bahçeye doğru
yola çıktık.Yolda Singapurlu bir kadınla karşılaştık.O da botanik bahçeye
gidiyormuş.Çok tatlı bir bebeği vardı.Bebek arabasının içinden ''Siz kimsiniz
?'' dercesine bize bakıyordu.Cihat kadını epey yorgun görmüş olmalı ki kadına
yardım etti.Kadın da onun teklifini geri çevirmedi.Kadınla muhabbet etmeye
başladık.İsmi Michelle idi.Oğlunun ismi de Bryan :) İkisi de çok tatlıydı :)
Bryan ilk başta bize pek yüz vermedi ama zamanla bize alıştı.Annesi onu
güldürmeye başladı.Sonra görevi ben devraldım ve Bryan gülmekten öldü :D:D İlk
başta somurtup ters ters bakmıştı.Özellikle Cihat'a çok kötü bakıyordu.Yani
yürümeyi bilse direkt dalacaktı :D Bir yandan Bryan'ı sevdik bir yandan botanik
bahçeyi gezdik. Michelle'nin kocası iş adamıymış ve iş için Cluj'a gelmişler.
Michelle epey sıkılmış olmalı ki hiç susmadı :) Botanik bahçe çok güzeldi ya
biliyorum sürekli bu tanımları kullanıyorum ama cidden çok iyiydi.Kocaman bir
ormanda gezdik ve bol bol oksijen depoladım :D Ormanın ortasında yüksek bir
yapı vardı oradan da bahçenin tamamını izledik.Görebildiğin her yer
alabildiğine yeşil.Yeşilin bittiği yerde gökyüzünün mavisi.Huzur buydu be :D
Botanik bahçenin bir kısmında ''Japon Bahçesi'' vardı.Bu
bahçe memleketim Kırşehir'deki ''Prens Mikasa Japon Bahçesi'' ile aynıydı.
Bitkilerin bir kızmı özel iki binadaydı.İçeri bir girdik yok böyle bir
şey.İçeride oksijen yoktu.Tüm oksijeni bitkiler sömürmüş.Etraf nemli ve
bunaltıcıydı.İçeriyi dayanabildiğimiz kadarıyla gezdik ve kendimizi dışarı
attım.Kocaman bir ağacın gövdesi vardı.Ağaç çok büyüktü öyle ki kök kısmından
ağacın içine oturup fotoğraf çektirdik.Botanik bahçe o kadar büyüktü ki biraz
dinlendik biraz gezdik.Artık yorgunluktan ayaklarım isyan demeye
başlamıştı.Zaten gezerken ara sıra sinyal göndermişti de ben sinyalini
almıyorum ayağına yatmıştım(Bak yine ayak dedim :D)
Tren istasyonuna gidip dönüş bileti aldık.Gelmişken tren
istasyonunda epey dinlendik. Abartıp ayaklarımızı falan uzattık :D Görevli iki
de bir gelip uyardı ama ne yapalım o gidince tekrar ayaklarımız uzattık.Çok
yorulmuştuk :D
Kaleye ikinci kez çıktık bu sefer daha kolay bir çıkış yolu
bulduk nefes nefese kalmadık :D Çok güzel
parklar vardı.Her taraf yeşillik kocaman ağaçlar var nasıl hoşuma gitti.
Romanya'nın bu özelliğini seviyorum.Kalede biraz vakit geçirdikten sonra
caddelerde son turumuzu attık ve tren istasyonuna gittik.Trende biraz muhabbet
ettikten sonra uyumuşum bir baktım Oradea'dayız :D Şükür kavuşturanaaaa evim evim güzel evim
diyerek koşa koşa eve geldik.Botlarımı bir çıkardım ve acı manzara ile
karşılaştım.Ayaklarım buruş buruş olmuştu.Resmen zonkluyordu. Eee kaç saatir
ayaktayım onlar da haklı.Ama eve gelirken doğru dürüst yürüyemedim cidden çok
acıdı.Bir yandan yürümeye çalışıyor bir yandan da ''Söz bir kaç gün seni hiç
yormayacağım.'' diye ayaklarımda konuşuyordum.
Özetle Cluj Napoca çok güzeldi.Gerçekten gitmemize ve yorulmamıza
değdi.Bir daha gider miyim ? Tabiki giderim hatta öyle bir düşüncemiz
var.Hiçbir şey olmasa bile o muhteşem ağaçları ve havayı solumak için gidilir
:)
Geldiğimden beri dinleniyorum bakalım yorgunluk tam olarak
ne zaman geçecek ? :D
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder