Radikal
Gazetesi yazarı Kaan Sezyum 3 Mart'ta beyin kanaması geçiren eşini kaybetti.
Genç yazar 13 Mart'ta eşinin ardından yaşadığı acıyı anlatan bir yazı kaleme
aldı. Öyle etkileyici yazdı ki, yazı internette hızla yayılmaya başladı. İşte
herkesin içini acıtan hayat ve ölüm üzerine bir kez daha düşünmemizi sağlayan o
yazı..
Geçen
haftadan beri hayatımın pek bir anlamı yok gibi geliyor. Ne yazılarımı
okutacağım birisi, ne sabah güldüğümüz birisi, ne de balkonda kuşları
yemlediğimiz birisi var yanımda. Yok yani. İşin en fenası da bu yok oluşun, tam
anlamıyla bi yok oluş halinde gerçekleşmesi oldu. Gayet güzel kahvaltı ederken,
birlikte Türk kahvesi için tek bir sigarayı ortaklaşa tüttürürken birden akşam
oluyor, evde kimseler yok. Çat! Şimdi evde iki kişi kaldık. Kedimiz Tortor da
bu vesileyle üzerime kaldı. Yokluk kendisini zamanla hissettiren bir şey.
Varken olanı hissetmiyorsunuz, yokken de olmayanı hissediyorsunuz, garip. Kısa
sürede çok üzüldüm.
Üzülmemin
sebeplerini düşündüm biraz. İnsan çok sevdiği birisini kaybedince (bence)
birkaç şeyden dolayı üzülüyor. Ben artık onunla bi şeyler paylaşamayacak olmama
üzüldüm. Kumda kendisini temizleyen bir serçe, suyun dibinden giden bi balık
sürüsü gördüğümde artık gösterecek kimsem yok. Çok yalnızım. Ama arkadaşlar
iyidir, beni yalnız bırakmıyorlar. Yalnız kaldığınız her an bi takım anılar çıt
çıt ya da güm güm şeklinde kafanızın içinde patlayıveriyor. Geceleri uyumak çok
zor. İçki de içmediğimden, uyumak için alternatif tıbbın tüm bileşenlerini
devreye sokuyorum.
Gözlerimi
bilinçli olarak kapatmak istemediğimden yapılabilecek en sıradan şeyi yapıp
TV’ye bakarken ekran karşısında sızıyorum. Sabah kalkış kısmı daha fena.
Uyandıktan sonra yatak keyfi diye bir şey yok. Zaten yatakta keyif yapacak bi
şey de yok. Sabahın köründe kargalarla birlikte oturup bok yemeye başlıyorum
ben de. Ne yapalım, hiçbir şeyi değiştiremiyoruz ne de olsa. ‘Hayat devam
ediyor’ filan diyorlar ama benim için aslında hayat pek devam etmiyor şu
sıralar. Neyi devam etsin? Benim için hayat yeniden başlıyor şu anda sanırım.
Hem de sıfırdan.
Sevindiğim
şeyler de var. Son bir yılı reklam ajansındaki işimden ayrılıp evde Nursel’le
birlikte geçirmiş olmamız beni en çok rahatlatan şeylerden biri. Ortalama
insanlardan çok daha fazla birlikte ve mutluyduk son bir yıl içinde. Evde
sabahtan akşama oturup, ağaçlara bulutlara, Tortor’a bakıp gülüyorduk. Çok
mutluyduk gerçekten. Çoğu insanın yaşayamayacağı kadar mutluluk yaşadım son bir
senede. Ne yazık ki mutluluk da elektrik gibi bir yere istiflenmesi zor bi
duygu. Şimdi o mutluluk anları anı olarak suratıma kapanıyor. Yalnızlığın bir
başka karanlık tarafı da ortaya çıkıyor böylece; karşılaşmalar.
Sabahtan
akşama çevremdeki birçok şeyde birlikte yaşadığım, eğlendiğim ve mutlu olduğum
insanı görüyorum ister istemez. Neyse ki şimdi kendisini Heybeli’ye bıraktık.
Bir süre sonra o da adanın bir parçası olacak, Heybeli’ye her gittiğimde belki
de enseme konan bir sinek, topraktan çıkan bir çiçek, ağacın tekinde ekşi bi
erik ya da peşimden gelen yavru bi kedi olacak. Şimdilik beklemekte yarar var.
Hiçbir şey kaybolmuyor, bu da bir gerçek.
Hep çok
şanslı olduğumu düşünürdüm. Hâlâ da düşünüyorum galiba. Hep istediğim işi
yaptım, beni sıkan protokollere, ıvıra zıvıra bulaşmadım, zora gelmedim, her
işim iyi gitti... Ama geçen haftaki bomba biraz fena patladı bende. Şu anda
evrensel şans skalasında eksilere düştüm sanırım. Bundan sonrası yukarı çıkış
olabilir sadece.
‘Küçük
şeylerle mutlu olmayı bilmek lazım’ gibi zırvalar vardır ya, işte biz aynen o
laflardaki gibiydik. Küçük ama mutlu bi hayatımız vardı. Dolaptan kestiğim bi
parça kaşar peynirine sevinirdi. Susadığı zaman götürdüğüm bi bardak suyun
yüzünde yarattığı mutluluğu görmeniz gerekirdi beni anlamanız için. Sabahları
sağlıklı olalım diye tek bi aspirini içip “Şimdi mükemmel olduk” diye salak
salak sevinirdik. Bahar geldiğinde balkonu çevreleyen ağaçların yaprakları
yeşerip her yer yemyeşil olduğunda dünyanın en mutlu ikilisi olurduk. İnsan
burnuna Çin yağı sürüp uyuyacak diye sevinir mi? Bazısı seviniyormuş, o da bana
denk gelmiş. Şans işi işte.
Bir yandan
da birbirimize hiç benzemezdik. Zevklerimiz çok farklıydı ama bana her zaman
yeni bir şeyler gösterirdi. İnsan olmayı, çevremi sevmeyi Nursel’den
öğreniyordum, daha da alacak çok dersim vardı. Krediler tamamlanmadan kaçtı
gitti, bizim krediler de yandı badem oldu. Daha öğrenecek çok şeyim vardı.
Beni hayata
bağlayan şeydi kendisi. O gidince iyice saçma sapan bir insan olacağım gibi
hissediyorum. Bana kızacak, yaptıklarıma laf edecek ya da beni çekip çevirecek
birisi yok şimdi. Dımdızlak kaldım evde, bir de kucağımda Tortor var, mal gibi
salonda kanepede oturuyoruz, ağaçların gölgelerine bakıyoruz işte.
Durum böyle
olunca hayatın da anlamını görmeye başlıyorum ağırdan. Hayatımızın anlamı
anılarımızmış, onu fark ediyorum bi kez daha. Güneş doğuyor, güneş batıyor,
haberlerde saçma sapan şeyler, iş yerindeki sıkıntılar, kişisel çekişmeler
filan acayip fasa fisoymuş,
Bi kere daha
ayılıyorsunuz. Ama narkozdan hızlı çıkmak da bi kafa yapıyor. Anlamsızlık
içinde buluyorum kendimi sık sık. Evinde oturan ve yaşadığı hayatın bomboş
olduğunu gören bir emekli gibiyim. Tek farkım çok güzel yaşadım, geçen haftaya
kadar da kazasız belasız geldiydik. Naapalım, piyango bu sefer bana çıktı,
yarın başkasına çıkacak, sonraki gün de bir başkasına. Çekiliş hep devam
edecek.
Bi fotoğraf
filan koymak istiyordum ama hiçbir şeye bakamıyorum. Zaten tüm fotoğraflar
benim aklımda. Zamanla çıt çıt açılıyorlar. Şimdi onlara bakmak için çok erken.
Karşılaşmalar,
eşyalar ve yerler en fenası. Ama her şey ilk seferinde çok acıtıyor insanın
içini. Aynı yerden ikinci geçişinizde sadece içinizde bi sıcaklık kalıyor.
Bakalım ne olacak? Hayatımın en büyük darbesinden sonra ne kadar sıcak beni
kurtaracak bilemiyorum. Yalnızlık sıcak bi şey değil, onu çok iyi biliyorum.
Geçen hafta
tam da şu satırları yazdığım sırada yanımdan gitti, artık yok. Yani var ama,
yok. Üzücü ama gerçek, ne yapalım?
Şimdi
arkadaşlarla daha fazla zaman geçirilecek, onlarla da güzel anlar paylaşılacak,
mutlu yaşamaya devam edilecek. Mutlu olmaktan başka yapacak bir şey yok. Yani
var ama, yok.
Kaan Sezyum
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder